Öksürük nedir? Nedenleri, türleri ve tedavi seçenekleri…
Öksürük, aspirasyona karşı akciğerleri koruyan ve aşırı miktarda yapılan sekresyonun atılmasını sağlayan bir reflekstir. Solunum sisteminin bir savunma mekanizması olan öksürük sağlıklı kişilerde nadiren görülür. Öksürük en sık karşılaşılan semptomlardan biridir. Basit nedenlerle ortaya çıkan, kısa süreli geçici öksürükler olabileceği gibi ciddi bir hastalığın belirtisi de olabilir. İnhalasyon ile alınan partiküller, aşırı mukus sekresyonu, inflamatuar eksuda, yabancı cisim, endobronşial lezyon ve bronş basıları öksürük doğuran nedenlerdir. Hemen her türlü akciğer ve kalp hastalıklarında öksürük görülebilir.
Ayrıca rinit, özefageal reflü, orta kulak patolojileri, diafragma, plevra ve perikard irritasyonu da öksürüğe neden olur. Öksürük yakınması ile gelen bir hastada öncelikle sorulması gereken iki soru öksürüğün süresi ve birlikte balgam olup olmadığıdır. Böylece öksürüğün akut ya da kronik olduğuna ve kuru ya da prodüktif olduğuna karar verilir.
Akut öksürük
Öksürüğün süresi, dört haftadan daha kısa ise buna akut öksürük denir. Genellikle viral üst solunum yolu enfeksiyonlarında ve pnömoni, abse gibi alt solunum yolu enfeksiyonlarında görülür. Daha az oranda akut öksürük nöbetleri çevresel ve mesleki irritanlarla, sigara dumanı ve çeşitli allerjenlerle karşılaşma sonucu ortaya çıkabilir. Aspirasyon ve yabancı cisimler de akut öksürük nöbetine neden olabilir.
Kronik öksürük
Öksürüğün süresi 4-6 haftadan daha uzun ise buna kronik öksürük denir. Kronik öksürük nedenleri arasında sigaraya bağlı öksürük, postnazal akıntı ve kronik bronşit başta gelir. İnterstisyel akciğer hastalıkları, astım, tüberküloz, bronşektazi ve bronş kanseri de kronik öksürüğe neden olur.
Kuru (non prodüktif) öksürük
Sabahın erken saatlerinde görülen balgamın eşlik etmediği öksürük tipidir. En önemli nedeni sigaradır. Sigaranın neden olduğu öksürük yıllar boyu sürer. Özellikle günün ilk sigara içimiyle belirginleşir ve genellikle kişiyi fazla rahatsız etmez. Ancak sigaraya bağlı öksürüğü olan kişide kronik bronşit ve bronş kanseri tanıları atlanmamalıdır.
ACE inhibitörleri kullanan hastaların yaklaşık %20’sinde yan etki olarak kuru öksürük görülebilir. Öksürük, ilaç başlandıktan hemen sonra ortaya çıkabileceği gibi aylar, yıllar sonra da çıkabilir. Tedavide kullanılan ACE inhibitörü kesilir. İlaç kesildikten sonra bir ay içinde öksürük kaybolur.Diğer bir kronik kuru öksürük nedeni postnazal akıntıdır. Dolayısıyla hastalar rinit, sinüzit ve nazal polip yönünden ayrıntılı incelenmelidir. Astımlı hastalarda nefes darlığı ve wheezing olmaksızın tek başına kronik, inatçı ve özellikle nöbetler şeklinde gelen kuru öksürük tek semptom olabilir. Buna “öksürük varyant astım” denir.
Yemeklerden sonra pirozis ile birlikte öksürük ortaya çıkıyorsa regürjitasyon ve mide içeriği aspirasyonu düşünülmelidir. Gastroözefageal reflüsü olan hastalarda başka bir semptom olmaksızın tek başına kuru öksürük olabilir. Daha az sıklıkta olmakla birlikte bronş kanserleri, interstisyel akciğer hastalıkları, mediasten ve plevra hastalıklarında da kronik kuru öksürük görülür.
Yaş (prodüktif) öksürük
Öksürükle birlikte balgam varsa yaş (prodüktif) öksürük denir. Akciğerlerin ve hava yollarının akut ya da kronik inflamasyonunu gösteren önemli semptomlardan biridir. En sık görüldüğü hastalıklar pnömoni, akciğer absesi, bronşektazi, kronik bronşit, tüberküloz ve bronş kanseridir. Öksürüğün zamanla ve pozisyonla olan ilişkisi de önemlidir. Özellikle gece öksürüğünde astım veya sol kalp yetmezliği düşünülmelidir.
Akciğer ödeminde akciğerlerde konjesyonun artması nedeniyle öksürük yattıktan bir kaç saat sonra ortaya çıkarken astımda özellikle gece sabaha karşı olur. Kronik bronşit ve bronşektazili hastalarda uyku sırasında sekresyonların hava yollarında göllenmesi sonucu özellikle sabah uyanıldığında öksürük ve balgam olur. Konjestif kalp yetmezliği, mediasten hastalıkları, özefagus divertikülü, gastroözefageal reflu ve diafragma hernilerinde özellikle sırtüstü yatar pozisyonunda öksürük artar. Hâlsizlik, bulantı, kusma, öğürme, baş ağrısı, senkop ve inkontinans başlıca öksürük komplikasyonları olup şiddetli öksürük nöbetleri hernilere ve kot kırıklarına da neden olabilir.
Astım nedir? Nasıl tedavi edilir? Astım hastaları için hayatı kolaylaştıran öneriler
Düzenli kontrol ve tedavi uyumu başarı için vazgeçilmezdir!
Astım, dış ortamda bulunan çeşitli alerjenler, sigara dumanı, soğuk havaya maruz kalma gibi tetikleyici faktörlere karşı, havayollarının (bronşların) daralması ile ortaya çıkan ve ataklarla seyreden kronik bir akciğer hastalığıdır. Ataklar dışında çoğu kez hiçbir yakınması olmayan hastalarda atak sırasında nefes darlığı, öksürük, hırıltılı solunum, göğüste sıkışıklık hissi gibi belirtiler görülür. Bu belirtilerin şiddeti hastadan hastaya değişiklik gösterebilir. Ataklar genellikle gece sabaha karşı ortaya çıkar, hasta tedavi gördüğünde geriler. Tedavi görmemiş veya düzensiz tedavi olan hastalarda, zamanla atak sıklığı ve şiddeti artar; hastalık uzun vadede akciğer işlevlerinin kaybına da sebep olabilir.
Astımın dünyada yaklaşık 300 milyon kişiyi etkilediği tahmin edilmektedir. Ülkeden ülkeye değişmekle birlikte görülme sıklığı %15 kadardır. Bu oran hava kirliliğinin yüksek olduğu kent merkezlerinde daha yüksektir. Hastalığın genetik ve çevresel pek çok nedene bağlı olduğu bilinmektedir. Astım, doğru tanı ve tedavi ile çözümü olan bir hastalık olmasına rağmen yetersiz takip nedeniyle yeterince kontrol altına alınamamaktadır. Bu nedenle hastaların eğitimi ve tedavilerine sadık kalmaları çok önemlidir
Risk faktörleri ve astımı tetikleyen etmenler
Astım için risk faktörleri genetik ve çevresel faktörler olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır:
Genetik faktörler: alerji varlığı, atopi, bronş hiperreaktivitesi, cinsiyet ve obezite,
Çevresel faktörler: alerjenlere, toz ve kimyasal maddelere maruziyet,
- Sigara dumanına ve hava kirliliğine maruziyet;
- Viral üst solunum yolu enfeksiyonları, bazı ilaçlar, gastroözefageal reflu,
- Ev tozu akarları, evcil hayvanlar (kedi, köpek), hamamböceği,
- Küf mantarları ve polenler astım için tetikleyici olabilir
- Bebeklikte yoğun ev tozu akarlarına maruz kalma önemli bir tetikleyici olabilir,
- Sigara dumanına maruz kalma son derece önemli bir risk faktörüdür. Gebelik döneminde sigara içen annelerin çocuklarında astımın daha sık görüldüğü saptanmıştır.
- Parfüm, deterjan, yemek kokuları gibi uyaranlar
Astımın belirti ve bulgular nelerdir?
- Astım, karakteristik olarak ataklar halinde seyreder,
- Nefes darlığı, göğüste sıkışıklık hissi, hırıltılı solunum,
- Öksürük, zor çıkarılan koyu balgam
- Astımla birlikte seyreden alerjik rinit, sinüzit, göz alerjisi, egzama görülebilir,
- Hastaların ataklarının çoğu gecenin ileri saatlerinde ve sabaha karşı ortaya çıkar,
- Atak sırasında astım tanısı koymak hekim için daha kolaydır,
- Atak dışında ise hastalığın öyküsü hekimi astım tanısına yönlendirir,
- Tanı için akciğer grafisi, solunum fonksiyon testleri, alerji testi, kan testi istenir
Fizik muayenede astım belirtileri dönemlere göre farklılık gösterebilir
Hastaların semptomsuz olduğu dönemlerde genellikle fizik muayene bulguları normaldir. Semptomların olduğu dönemlerde ise hava yolu obstrüksiyonunun ağırlığına paralel fizik muayene bulguları saptanır. Hafif obstrüksiyonu olan hastada ekspiryum uzaması ve hışıltılı solunumun tipiktir. Daha ağır obstrüksiyonu olan hastalarda ise solunum sıkıntısı, yardımcı solunum kaslarının solunuma katılması, yaygın ekspiratuar ronküsler, anksiete, taşikardi, takipne görülebilir. Solunum fonksiyon testlerinde reversible hava yolu obstrüksiyonun gösterilmesi astım tanısını büyük oranda destekler.
Akciğer grafisi hastaya ilk tanı konduğu zaman ayırıcı tanı yapmak amacıyla çekilmeli, kontrollerde bundan kaçınılmalıdır. Tedaviye yanıt vermeyen astımlı hastalarda ve astım komplikasyonlarının varlığının düşünüldüğü durumlarında da gereklidir. Astımlı hastalarda periferik kan ve balgam eozinofilisi görülebilir, ancak bunlar tanısal değildir. Cilt testleri ve serum IgE düzeyleri astım değil atopi tanısında kullanılır.
Çocuklarda astım teşhis ve tedavisi nasıl yapılır?
Astım özellikle ilk 6 yaşta geçici olabilir. Hastalığın tedavisinde son derece etkili ve güvenilir ilaçlar kullanılmaktadır. Pek çok astımlı çocuğun hastalığı hafif veya orta derecede seyrettiği için bu ilaçların çok düşük dozlarıyla rahatsızlık kolaylıkla kontrol altına alınabilmektedir. İlaçlar önerilen şekilde kullanıldığında; öksürük, hırıltı, nefes darlığı gibi şikayetler ile ortaya çıkan atakların sıklığı ve şiddeti azalmaktadır.
Astım tedavisi nasıl uygulanır?
Astım; hastalık çok ilerleyip geri dönüşümsüz safhaya girmediği sürece kolaylıkla kontrol altına alınıp tedavi edilebilen bir hastalıktır. Düzenli tedavi gören hastaların büyük çoğunluğunda, astım yaşamı olumsuz yönde etkilemez. Ancak eksik ya da düzensiz tedavi veya bilinçsiz ilaç kullanımı, hastalığın giderek ilerlemesine, atak sayısının ve şiddetinin artmasına neden olabilir. Bu durum hastanın sürekli nefes darlığı ve diğer şikayetlerle yaşamasına neden olur. Astım tedavisinde kullanılan ilaçlar temel olarak solunum yoluyla alınır ve bu ilaçlar iki grupta ele alınabilir.
Birinci grupta semptom giderici yani hastayı rahatlatıcı ilaçlar yer alır. Bunlar yine solunum yoluyla kullanılan ilaçlardır ve atak belirtileri ortaya çıktığında hekimin önerdiği şekilde kullanılır. Etkileri 1-2 dakika içerisinde başlar; hastanın nefes darlığı, hırıltılı solunumu ve öksürüğü azalır. Semptom giderici ilaçların genellikle hastalığı tedavi etme ya da kontrol altına alma gibi etkileri yoktur. Birinci grup ilaçlar arasında, salbutamol, terbutalin gibi sempatomimetikler bulunur, bu tür ilaçlara inhaler de denilir.
İkinci grupta ise hastalığı tedavi eden ya da kontrol altına alan ilaçlar yer alır. Bunların büyük bir kısmı solunum yoluyla kullanılmaktadır ancak tablet ya da enjektabl bazı ilaçlar da mevcuttur. Hastalığın seyri ve hastanın yaşam kalitesi temel olarak bu ilaçlar ile belirlenmektedir. Bunlar solunum yoluyla alınan kortikosteroidler, kromolin sodyum, nedokromil sodyum, teofilin ve lökotrien reseptör antagonistleridir.
Eşlik eden hastalıkların tedavi edilmesi astım hastaları için neden önemlidir?
Astım tedavisinde kontrolü zorlaştıran tüm tetikleyicilerin uzaklaştırılması gerekir. Bunlardan en önemlisi sigaradır. Sigara içen astımlı hastaların daha sık atak geçirdiği, daha sık hastaneye yattığı kanıtlanmıştır. Ayrıca sigaranın astımın temel ilacı olan inhaler steroidlere karşı direnç gelişmesine neden olduğu, dolayısıyla sigara içen hastaların tedaviye daha az yanıt verdiği bilinmektedir.
Dolayısıyla astım kontrolünü güçleştiren mesleki durumlar, hastanın duyarlı olduğu alerjenler, kirli hava gibi tetikleyicilerin ortamdan uzaklaştırılması gerekmektedir. Astımlı hastaların yaklaşık %60-70′inde birlikte alerjik rinit görülür. Tedavi edilmemiş alerjik rinit astım kontrolünü güçleştirir. Gastroözefageal reflu, kronik sinüzit, postnazal akıntı astım semptomlarını artırabilir. Dolayısıyla astım hastasında bu tür eşlik eden hastalıklar var ise bunlarında tedavi edilmesi faydalı olacaktır.
Çocuklarda astım özellikle ilk 6 yaşta geçici olabilir. Pek çok astımlı çocuğun hastalığı hafif veya orta derecede seyrettiği için ilaç tedavisinin düşük dozlarıyla kolayca kontrol altına alınabilmektedir. İlaçlar mutlaka hekimin önerdiği şekilde kullanılmalıdır.
Astım hastaları için öneriler:
• Sigara içmeyin; evinizde ve etrafınızda sigara içilmesine izin vermeyin,
• Tozlu ve dumanlı alanlardan uzak durun,
• Yatak ve yastığınızı toz geçirmeyen bir kılıfla kaplayın, 5 yılda bir eski yastıklarınızı yenileyin
• Yatağınızdaki çarşaf ve yorganları her hafta sıcak suda yıkayın
• Evde hayvan beslemeyin, hayvanlara alerjiniz varsa, onlardan uzak durun
• Klima kullanmayın ya da filtre taktırın, klimanızı düzenli olarak bakımdan geçirin
• Evinizdeki halıları kaldırın veya düzenli olarak temizletin
• Astımlılar genellikle hamam böceklerine alerjiktir, hamamböceklerini yok edin
• Ev küfüne karşı damlayan musluk, boru ve diğer su kaynaklarını onarın,
• Mümkünse odunlu soba, kerosenli ısıtıcı kullanmayın ve şömine yakmayın
• Parfüm, talk pudrası, saç spreyi ve boya gibi kuvvetli koku ve spreylerden uzak durun
• Alerji mevsimi süresince pencereleri kapalı tutun ve mümkünse, polenlerin yoğun olduğu rüzgarlı saatlerde evde kalın ve pencereleri kapalı tutun
• Alerji mevsimi başlamadan önce astım tedavinizde herhangi bir ek ayarlama gerekip gerekmediğini doktorunuza danışın
• Astımınız olsa da aktif bir yaşam sürebilirsiniz. Ancak egzersiz, oyun veya yoğun çalışma gibi aktiviteler sizde astım semptomlarını arttırıyorsa doktorunuzla görüşün,
• Soğuktan ve hastalıklardan korunun, mutlaka grip aşısı olun
• Yeterince dinlenin, dengeli beslenin, düzenli olarak egzersiz yapın, bol sıvı tüketin
• Sülfitli gıdalardan uzak durun, astım semptomlarına neden oluyorsa, bira veya şarap içmeyin, karides, kuru meyve, veya işlenmiş patates yemeyin
• Astımınızı tetikleyen her türlü risk faktörünü öğrenin ve bunlardan özenle korunun
• Astım Tedavisinde dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan birisi doktor tavsiyelerine uymak ve düzenli kontrollere devam etmektir.
• Astım kronik bir hastalıktır ve bu nedenle tedavinin temelini hasta eğitimi oluşturur; hastalığınızla ilgili hekiminizden olabildiğince kapsamlı bilgiler edinin
Alerjik astım belirtileri ve tedavisi
İnatçı bir öksürüğünüz varsa, nefes alıp verirken hırıltı sesi duyuyorsanız; en önemlisi bu şikayetleriniz özellikle sabaha doğru uykudan uyandıracak şekildeyse bu yazıyı okumanızda fayda var. Alerjik Astım; çeşitli mikrobik ajanlar veya toksinlere karşı vücudun ve solunum yollarının göstermiş olduğu kronik iltihabi bir reaksiyondur. Solunum yollarınızın iltihaplı reaksiyonu ve ilişkili olarak bronşların aşırı duyarlılığı özellikle gece yarısı veya sabaha karşı hışıltılı solunum, nefes darlığı, göğüste sıkışıklık ve öksürük nöbetlerine yol açar. Bu ataklar genellikle değişen derecelerde havayolu obstrüksiyonu (tıkanma veya kapanma) ile birlikte olup, sıklıkla tedaviyle veya kendiliğinden düzelmektedir.
Alerjik Astım Nedir?
Astım, tüm dünyada yaklaşık 300 milyon kişiyi etkilediği tahmin edilen ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Ülkemizde yaklaşık her 100 erişkinden 5-7’sinde, her 100 çocuktan 13-15’inde görülmektedir. Her yaştan bireyi etkileyebilen, doğru tedavi ile kontrol altına alınabilen, kontrol altına alınamadığında ise günlük aktiviteleri ciddi olarak kısıtlayabilen kronik (müzmin) bir hastalıktır.
Astım, hava yollarının daralması ile kendini gösteren ve ataklar (krizler) halinde gelen bir hastalıktır. Hastalar ataklar arasında kendilerini iyi hissederler. Astımda hava yollarında mikrobik olma yan bir iltihap vardır. Bu nedenle hava yolu duvarı şiş ve ödemlidir. Bu durum akciğerlerin uyaranlara aşırı duyarlı olmasına neden olur. Toz, duman, koku gibi uyaranlar ile öksürük, nefes darlığı ve göğüste baskı hissi gibi yakınmalar ortaya çıkar.
Krizde hava yollarını saran kaslar kasılır, ödem ve şişlik artar, ilerleyen iltihapla birlikte hava yolu duvarı kalınlaşır. Hava yollarındaki salgı bezlerinden kıvamlı bir mukus (ifrazat-balgam) salınır. Tüm bunlar hava yollarını önemli ölçüde daraltır ve havanın
akciğerlere girip çıkması engellenir. Bu durum, artan öksürük,nefes darlığı, hırıltı, hışıltı ile kendini göstermektedir.
Astımın belirtileri nelerdir?
Göğüste tıkanma, öksürük, hırıltılı solunum sık rastlanan belirtilerdir. Bazen sadece inatçı öksürükle veya nefes alıp verirken hırıltı, hışırtı gibi bir ses şeklinde belirti verebilir. Bu yakınmalar geceleri, özellikle sabaha doğru uykudan uyandıracak şekilde görülüyorsa astım hastası olabilirsiniz.
Hava yollarında daralma olduğunda;
- Öksürük (genellikle kuru),
- Nefes darlığı,
- Göğüste baskı hissi ve
- Hırıltılı – hışıltılı solunum gibi belirtiler meydana gelir.
Bu belirtilerden herhangi biri veya birkaçı bir arada bulunabilir. Bu belirtiler sadece astıma özgü değildir, başka hastalıklarda da olabilir. Ancak aşağıda sayılan özelliklerle birlikte olduklarında astım açısından önem taşımaktadırlar:
Belirtilerin özellikleri;
- Tekrarlayıcı olup nöbetler halinde gelirler,
- Genellikle gece veya sabaha karşı ortaya çıkarlar,
- Kendiliğinden veya ilaçlar ile düzelirler,
- Mevsimsel değişiklik gösterebilirler.
Kişiye ve duruma göre değişik etkenler belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilirler.
Çocuklarda alerjik astım belirtileri
- Çocuktaki her grip çok ağır geçiyor ve özellikle 2 haftadan uzun süren öksürük oluyorsa
- Nefes sıkışmaları oluyorsa
- Çok sık öksürük oluyorsa
- Özellikle koşunca öksürük, göğüste sıkışma veya hışıltı oluyorsa
- Sabaha doğru öksürükler oluyorsa
- Uykuya daldıktan 1-2 saat sonra öksürük başlıyorsa
- Öksürük nedeniyle uykudan kalkıyorsa
Bu saydığımız belirtiler tekrarlıyorsa çocuk mutlaka astım yönünden incelenmelidir. Özellikle de çocuğun anne, baba, kardeş veya yakın akrabalarında astım, egzama, alerjik nezle gibi alerjik hastalıklar varsa astım olma riski çok yüksektir.
Öksüren her çocuk astım mıdır?
Her öksüren çocuğa astım teşhisi konulması çok yanlış. Astım teşhisinin bu konuda uzman hekimler tarafından konulması gerekir. Astım teşhisi çocuklarda astım konusunda da bir uzmanlık olan “çocuk alerjisi uzmanı” yeni adıyla “çocuk immünolojisi ve alerji hastalıkları uzmanları” tarafından konulmalıdır. Teşhis doğru konulursa en az tedavi ve en az ilaçla çocuğa zarar vermeden tedavi edilebilir. Aksi takdirde çocuğa astıma benziyor diye birçok gereksiz ilaç verip ilaç yüklemesi yapmış oluruz.
Alerjik astım nedenleri
Astım hastalığının ortaya çıkmasında rol oynayan etkenlere risk faktörleri denir. Toplumda, astımın niçin bazı kişilerde ortaya çıktığı, bazılarında ise görülmediği bu risk faktörleri ile açıklanabilmektedir. Aşağıdaki risk faktörlerine sahip olunması, kişide astım görülme olasılığını arttırır. Bu faktörler, kişisel ve çevresel olabilirler:
Kişisel faktörler
Genetik: Astımın genetik bir hastalık olduğuna dair yeterince veri bulunmaktadır. Anne babadan birinin astımlı olması durumunda çocukta astım görülme riski %20-30’a yükselmekte, anne ve babanın her ikisinin de astımlı olması durumunda bu risk % 60-70’e ulaşmaktadır. Astımın nedenleri arasında bir çok genin rol oynadığı düşünülmektedir.
Obezite: Obezite de astım için risk faktörü olarak bulunmuştur. Leptin(açlık hormonu) gibi belli hormonların hava yolu fonksiyonunu etkilemesi ve astıma eğilimi artırması söz konusu olabilir.
Cinsiyet: Erkek cinsiyet çocukluk dönemi astımı için önemli bir risk faktörüdür. On dört yaşından önceki dönemde astım sıklığı erkek çocuklarında kız çocuklarının yaklaşık 2 misli olarak bulunmuştur. Yaş ilerledikçe bu fark kapanmakta, yetişkin döneme gelindiğinde astım kadınlarda daha sık görülür hale gelmektedir. Bundan başka cinsiyet, hastalığın kalıcılığını ve tedaviye verdiği yanıtı da etkileyebilmektedir.
Çevresel faktörler
Astımın ortaya çıkmasında rol oynayan çevresel faktörler, aynı zamanda hastalık semptomlarının artmasına yol açmaktadır. Diğer yandan, hava kirliliği ve bazı allerjenler astım semptomlarına neden olmakla beraber, astım gelişimindeki rolleri yeterince açık değildir.
Allerjenler: İç ve dış ortamdaki allerjenlerin astım alevlenmelerine yol açtıkları iyi bilinmesine rağmen astım gelişimindeki rolleri tam aydınlatılamamıştır. Bilimsel çalışmalar, ev tozu akar allerjenleri, kedi ve köpek tüyünün 3 yaşına kadar astım benzeri semptomlar için risk faktörü olduklarını düşündürmektedir. Allerjen teması ve çocuklardaki duyarlanma arasındaki ilişkinin allerjene, dozuna, maruziyet dönemine, çocuğun yaşına ve muhtemelen genetik faktörlere bağlı olduğu düşünülmektedir. Yine de bazı çalışmalarda, ev tozu akar allerjenleri astım gelişimi için bir risk faktörü olarak bulunmuşken, diğer çalışmalar bunu doğrulamamıştır.
Hamam böceğinin allerjik reaksiyon için önemli bir neden olduğu gösterilmiştir. Kedi ve köpeklerin rolünü araştıran bazı çalışmalarda, erken yaşlarda bu allerjenlere maruziyetin, allerjik duyarlılaşma ve astım gelişimine karşı koruyucu olabileceği gösterilmişken, diğer çalışmalar bu tür maruziyetin allerjik duyarlanma riskini arttırabileceğini ileri sürmüştür. Bununla beraber, kırsal kesimde yetişen çocuklarda, astım görülme sıklığı genel olarak düşük bulunmuştur. Bu durum hijyen hipotezi ile açıklanmaktadır.
Enfeksiyonlar: Bebeklik döneminde, respiratuvar sinsityal virus (RSV) ve parainfluenza virusu bronş hastalıklarına yol açabilmekte ve ortaya çıkan semptomlar çocukluk astımındaki semptomları taklit edebilmektedir. Yapılan bilimsel çalışmalar, RSV virüsü saptanan çocukların uzun dönemde yaklaşık %40’ında hışıltının devam edeceğini veya ileri çocukluk dönemlerinde astım olacaklarını göstermiştir. Diğer yandan bazı çalışmalar, kızamık, hatta RSV enfeksiyonları gibi erken çocukluk döneminde geçirilen bazı enfeksiyonların astım gelişimine karşı koruyucu olabileceklerini ileri sürmüştür.
Astımdaki “hijyen hipotezi” de erken çocukluk döneminde enfeksiyonlara maruziyetin, çocuğun bağışıklık sistemini astıma karşı güçlendireceğini ve astım ile diğer alerjik hastalık riskini azaltabileceğini ileri sürmektedir. Bu hipotezin doğruluğu araştırılmaya devam edilmekle birlikte, bu yaklaşım aile büyüklüğü, doğumdaki sıralama, kreşe devam etmenin astım riskini nasıl azalttığını açıklamaya yardım edebilir.
Örneğin, büyük kardeşleri ile yetişen veya kreşe devam eden çocuklarda enfeksiyon riski artarken, bu durum ileriki yıllarda alerjik hastalık ve astım gelişme riskine karşı koruyucu olabilmektedir. Diğer yandan, alerjik durum ve virüslere bağlı enfeksiyonlar arasındaki ilişki oldukça karmaşıktır. alerjik durum, alt solunum yollarının viral enfeksiyonlara olan cevabını etkilemekte, daha sonra viral enfeksiyonlar alerjik duyarlanmanın oluşumuna katkıda bulunmaktadır. Bu etkileşim bireyler eş zamanlı olarak alerjenlere ve viral enfeksiyonlara maruz kaldıklarında ortaya çıkmaktadır.
Meslek astımına neden olan faktörler:
Üç yüzden fazla maddenin mesleksel astım ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Bu maddeler arasında, izosiyanatlar gibi yüksek derecede reaktif küçük moleküller, İmmünojen (bağışıklık sistemini uyaran herhangi bir madde) olarak bilinen ve hava yolu cevabını etkileyen platinyum tuzu gibi tahriş ediciler ile IgE (alerjik reaksiyonlarla birlikte görülen bir insan immünoglobülini) yapımını uyaran kompleks bitki ve hayvan ürünleri yer almaktadır. Astım endüstrileşmiş ülkelerdeki en yaygın mesleksel solunum sistemi hastalığı olup, mesleksel duyarlılaştırıcıların çalışma yaşındaki erişkin astımının yaklaşık 10’da birinden sorumlu oldukları tahmin edilmektedir. Mesleksel astım oluşumunda, çoğunlukla immünololojik mekanizmalar (IgE aracılıklı ve hücresel) sorumlu olup, hastalığın ortaya çıkmasında maruziyetin başlangıcından itibaren aylar veya yıllar süren bir zamana ihtiyaç duyulmaktadır.
Sigara: Sigara kullanımı ve/veya dumanına maruziyet, astımlılarda akciğer fonksiyonlarındaki bozulmanın şiddetlenmesi, astım semptomları ve ağırlığında artışa yol açmaktadır. Bundan başka, tütün dumanı astım ve alerji tedavisinde kullanılan ilaçların etkilerinin azalması ve astım kontrolünün zorlaşmasına neden olmaktadır. Erken çocukluk döneminde sigara dumanına maruz kalmak astım benzeri semptomlar dâhil, bir dizi zarara yol açmaktadır. Yine de annenin sigara içiminin bebeğin akciğer gelişimini olumsuz etkilediği ve anneleri sigara içen bebeklerin, hayatlarının ilk yılında hışıltı geçirme olasılıklarının 4 kat arttığı bildirilmektedir.
Dış ve İç Ortam Hava Kirliliği: Dış ortam hava kirliliği ile astım arasındaki nedensel ilişki halen tartışmalıdır Hava kirliliğinin olduğu ortamda büyüyen çocuklarda akciğer gelişimi kısıtlı olmakla beraber, bunun astıma yol açıp açmadığı bilinmemektedir. Diğer yandan, astım alevlenmeleri ve astıma bağlı hastane başvuruları ile hava kirliliği düzeylerindeki artışlar arasında ilişki olduğu bir çok çalışmada gözlenmiştir. İç ortamdaki hava kirleticileri (gaz ve ‘biomass’dan kaynaklanan duman ve buharlar, küf ve hamam böceği) ile de benzer ilişkiler gözlenmiştir.
Diyet : Astım gelişiminde diyetin, özellikle anne sütünün rolü yoğun araştırma konusu olmuştur. Genel olarak, çalışmalar inek sütünden veya soya proteininden elde edilen hazır mamalar ile beslenen çocuklarda, anneleri tarafından emzirilen çocuklara göre daha yüksek oranlarda hışıltı ortaya çıktığını bulmuşlardır. Artmış oranlarda hazır gıda ile beslenme, düşük antioksidan (meyve, sebze) alımı, artmış n-6 poliansatüre yağ asidi (margarin ve bitkisel yağlarda bulunan) alımı, yetersiz oranlarda n-3 poliansatüre yağ asidi alımının (yağlı balıkta bulunan) son zamanlarda görülen astım ve alerjik hastalıktaki artışa katkıda bulunduğu ileri sürülmektedir.
Astım kötü bir hastalık mıdır?
Aileler astım hastalığından çok korktukları için genelde doktorlar astım kelimesini kullanmaya çekinirler. Bu nedenle bronşit, spastik bronşit, alerjik bronşit gibi isimler tercih edilir. Aslında bütün isimler aynıdır. Bu isimler astımın eş anlamlarıdır. Astımdan korkmamak gerekir. İlk yapılması gereken astım teşhisinin doğru konulmasıdır.
Alerjik astım tedavisi
Astım tedavisinin amacı, hava yollarındaki mikrobik olmayan iltihaba bağlı daralmanın giderilmesi ve hastanın rahat nefes almasının sağlanmasıdır. Hekim ve hasta/aile arasındaki işbirliği ile belirtilerin tamamen kontrol altına alınması çoğunlukla sağlanmaktadır (klinik kontrol).
Tedaviden Beklentiler Nelerdir?
Başarılı bir astım tedavisinin hedefleri şunlar olmalıdır:
- Belirtileri kontrol altına almak ve bunu sürdürmek,
- Egzersiz dahil normal aktivite düzeyini sürdürmek,
- Akciğer fonksiyonlarını olabildiğince normale yakın düzeylerde tutmak,
- Astım ataklarını önlemek,
- Astım ilaçlarının istenmeyen etkilerini önlemek.
Bu hedeflere ulaşabilmek için;
- Hasta/hekim işbirliğinin geliştirilmesi,
- Tetikleyici faktörlere maruziyetin tanımlanması ve azaltılması,
- Astımın iyi değerlendirilmesi ve tedavisi, eşlik eden hastalıkların ortaya konması ve tedavisi, tıbbi tedavinin iyi izlenmesi gerekmektedir
Astım Tetikleyicilerinden Nasıl Korunmalı?
Alerjenler: Ev tozu akarları → Akarlar ev tozunda yaşayan, gözle görülemeyen küçük böcekçiklerdir. Nemli, karanlık ve sıcak ortamlarda yaşarlar; insanların deri döküntüleri ile beslenirler. Esas olarak dışkıları alerjen niteliği taşır. Bu yapışkan dışkı parçacıkları çeşitli eşyalara yapışır ve sürekli havaya yayılır. En fazla yatak, yorgan, yastık, halı, kumaş kaplı mobilyalar ve tüylü oyuncaklarda bulunurlar.
Nasıl Korunmalı?
– Havalandırma arttırılmalı, rutubet önlenmeli (nem oranı %40’ın altına düşmeli)
– Kumaş döşeli eşyalar yerine deri, ahşap veya plastikten yapılmış olanlar tercih edilmeli
– Ev işi yaparken maske kullanılabilir
– Haftada en az bir kez güçlü bir elektrik süpürgesi ile temizlik yapılmalı
– Özellikle yatak odasında halı kullanılmamalı
– Tüylü ve içi dolu oyuncaklar kaldırılmalı
– Yatak takımları en az haftada bir ve 60C’nin üzerinde yıkanmalı
– Yatak, yorgan ve yastıklar özel kılıflarla kaplanabilir
Polenler → Her bitki için polen yayma donemi değişiktir, iklime göre de farklılıklar gösterebilir. Ağaç polenleri genellikle Şubat – Mart, cim polenleri Nisan’dan Temmuz ortasına kadar, yabani ot polenleri ise yaz sonu ve genellikle sonbaharda ortaya çıkar. Polenlerden tam olarak sakınmak olası değildir, ancak maruziyet azaltılabilir.
Nasıl Korunmalı?
– Kişi, alerjik olduğu polenin yayılma döneminde mümkün olduğunca dış ortam aktivitelerinden kaçınmalı.
– Polen filtreli klimalar arabalar için kullanışlıdır.
– Polen yayılımının yoğun olduğu dönemlerde dış ortamda maske ve gözlük takılabilir.
– Polen yayılımının yoğun olduğu dönemlerde kapı ve pencereler kapalı tutulmalı.
– Dış ortamdan eve gelince duş yapılıp, elbiseler değiştirilmelidir.
Mantar sporları → İdeal olarak 20°C sıcaklık ve %60 nem ortamında yaşarlar. Bir yerde mantar üremesi küflenme olarak adlandırılır. En çok üredikleri yerler bodrum katları, karanlık ve az havalanan yerler, pencere pervazları, banyo perdeleri, kiler, copluk, ahır, tarla, bahçeler, sızıntılı duvar köşeleri, duvar kağıtları, ev bitkilerinin saksılarıdır. Sobalı evlerde küf yoğunluğu daha fazladır.
Nasıl Korunmalı?
– Evin rutubeti azaltılmalı,
-Kışın mümkünse evin tüm odaları ısıtılmalı ve evin içinde çamaşır kurutulmamalı,
– Eski halı, yatak, mobilya ve küf kokan malzeme atılmalı,
– Fazla miktarda saksı bitkisi bulundurulmamalı,
-Akvaryum ve kuş kafesleri çevresinde küf kolay gelişebileceğinden evde bulundurulmamalı,
– Su sızıntısı olan yerler tamir edilmeli,
-Küflenen yüzeyler çamaşır suyu ile temizlenmeli, ancak bu işlem hasta tarafından yapılmamalıdır.
Hayvan tüy ve döküntüleri → Tüm tüylü hayvanlar alerjiye neden olabilir. Alerjenler, hayvanların idrar ve salyalarında bulunur ve tüylerine yapışır. Tüy miktarı ve uzunluğu ile alerji yaratma düzeyi arasında ilişki yoktur. Aynı hayvan cinsi içinde farklı türler arasında önemli farklar yoktur. Örneğin bir tür kedi alerjisi var ise başka bir tür için de olması beklenir. Hassas kişilerde alerji gelişimi 6–12 ayı bulur ve hayvan uzaklaştırıldıktan sonra da aylar hatta yıllar boyu devam edebilir.
Nasıl Korunmalı?
– Evde alerjik kişi varsa, eve o hayvanı almamak en doğru uygulamadır
– Hayvanın evden gönderilemediği durumlarda sık yıkanması, yatak odasına sokulmaması, evde halı ve kumaş kaplı mobilyaların azaltılması önerilir
– Kedi ve köpek alerjenleri giysiler ile taşınabildiğinden temas sonrası kıyafetler değiştirilmeli
– Hiç bir yöntem hayvanın uzaklaştırılması kadar etkili değildir.
Hamamböcekleri → Özellikle şehirlerde toplu konutlarda önemli bir sorundur.
Nasıl Korunmalı?
– Giriş yeri olabilecek kapı altı boşlukları, çatlaklar ve boru çevreleri gözden geçirilmeli ve onarılmalı. Bu işlem yapılmadan diğer önlemlerin etkili olması söz konusu değildir.
– Özel kimyasal maddeler ile yok edilebilirler. Bu sırada astımlı hasta aynı ortamda bulunmamalıdır.
– Ev ve apartman içinde azaltıcı tüm önlemler (açıkta besin maddesi bırakılmaması, çöplerin kapalı tutulması vb) alınmalı.
Hava kirliliği: Ev içinde havada bulunan tahriş edici maddeler astımlı hastaları normal bireylerden daha fazla rahatsız eder ve astım belirtilerinin ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Bu tahriş edici maddelerin bazıları kokularından tanınabileceği gibi bazılarının ise varlığı bile fark edilmeyebilir. Sigara, gaz ocağı ve gazlı ısıtıcılar, arızalı kalorifer kazanları, kapalı garajda çalışan araba, odun sobası ve şömine, formaldehit madde salınımı yapan mobilya yalıtım malzemeleri, bina temellerinden mekânlara sızan radon gazı bu tahriş edici maddeler arasında sayılabilir. Ayrıca temizlik maddesi olarak kullanılan çamaşır suyu, kozmetik malzemelerden parfüm ve deodorant gibi ürünler de hava yollarını uyarabilir.
Ev içi ortamda hava kirliliğini önlemek için;
– Evlerde kesinlikle sigara içilmemeli,
– Boya-cila- temizlik malzemeleri dikkatle uygulanmalı ve ardından ortam iyice havalandırılmalı,
– Sobaların baca temizliğine dikkat edilmeli ve bacasız sobalar (gaz yağlı, bütan böcek ilacı ve gazlı vb.) kullanılmamalıdır.
Dış ortamlarda da ani nem ve ısı değişiklikleri, hatta rüzgar bile astım belirtilerini başlatabilir. Genellikle serin ve yağışlı havalarda yakınmalar artar. Motorlu taşıtlardan, sanayi ya da konutlarda kullanılan yakıtlardan kaynaklanan gaz ve tanecikler solunum yollarını tahriş eder. Dış ortamda hava kirliliğinin yoğun olduğu günlerde gereksiz aktivitelerden kaçınılmalı, evin pencereleri kapalı tutulmalı ve mutlaka gerekmiyorsa dışarı çıkılmamalıdır.
Enfeksiyonlar: Astımlı hastalarda üst solunum yolu enfeksiyonları sıklıkla astım belirtilerinin artmasına neden olur. Enfeksiyonların ardından 2-6 hafta kadar hava yollarında duyarlılık artar; bu dönemde astım belirtileri ortaya çıkabilir ya da artabilir. Bu nedenle kışın enfeksiyon hastalıklarının bulaşma riskinin artması nedeniyle kalabalık yerlerden kaçınılmalıdır. Her yıl Eylül ya da Ekim ayında olmak üzere bir kez grip aşısı yaptırılmalıdır. Bu durum, özellikle orta ve ağır astımlı olgular için daha önem taşımaktadır. Doktor tarafından gerekli görülmedikçe antibiyotik kullanılmamalıdır.
Mesleksel etkenler: İş yerlerinde maruz kalınan metal ve odun tozları, bitkisel-hayvansal ve kimyasal maddeler ve tahriş edici maddeler astıma yol açabilir. Mesleksel etkenlere bağlı astımda hafta sonu ve tatillerde yakınmalarda azalma, işe tekrar başladığında ise belirtilerde yeniden artma görülür. Özellikle sigara içen bireylerde bu durum daha kolaylıkla gelişir ve daha ağır seyreder. Mesleksel astımı olanlarda işyerinden uzaklaşma gerekebilir; bu sağlanamıyorsa mutlaka işyerinde etkili bir havalandırma sistemi olmalı, uygun maske kullanılmalı ve önceden astımı olduğu bilinen kişilerin riskli işlerde (marangozluk, boyacılık, kuaförlük, fırıncılık vb.) çalışmaması önerilmelidir.
İlaçlar: Astımlıların yaklaşık %10’unda ilaçlar önemli rol oynar. Çeşitli ilaçlar sadece öksürüğe neden olabileceği gibi, astım krizine de neden olabilirler. Bu nedenle herhangi bir nedenle hekime başvurulduğunda kişi mutlaka astım hastası olduğunu bildirmelidir. Başka bir hekim tarafından verilen ilaçlar da astım tedavisini düzenleyen ve takip eden hekime mutlaka gösterilmelidir. Hekime danışılmadan rastgele ilaç alınmamalıdır. Astımlı hastaların kullanımında risk oluşturan başlıca ilaç grupları şunlardır: Yüksek tansiyon, kalp damar hastalıkları, kalp ritm bozuklukları, migren, göz tansiyonu için kullanılan bazı ilaçlar; ameliyatlarda kullanılan anestezik maddeler, aspirin ve benzeri ağrı kesici ve romatizma ilaçları, röntgen incelemeleri esnasında kullanılan ilaçlar.
Besin ve besin katkı maddeleri: Erişkinlerde besin maddelerinin astımı tetiklemesi daha nadirdir. Allerjik bireylerde allerjen özellikteki besin maddeleri (balık, kabuklu deniz ürünleri, kuruyemiş, yumurta, süt, muz vb) diğer allerjik belirtilere yol açmanın yanı sıra astım ataklarını da tetikleyebilir. Aşırı hassas bireylerde besin maddesinin kokusu bile astım atağını uyarabilir. Bunun yanısıra besinlere lezzet, renk vermek ya da bozulmalarını önlemek için içlerine katılmasına izin verilen katkı maddeleri, normal kişilere yüksek dozlarda bile zarar vermediği halde, astımlı bireylerde atağa yol açabilir.
Kurutulmuş ve paketlenmiş meyve, meyve suları, bira, şarap gibi fermantasyon yoluyla hazırlanan içkiler, turşu, salamura, sucuk, sosis, hazır salatalar, cips, işlenmiş hazır yiyecekler bu konuda en dikkatli olunması gerekenlerdir. Çin mutfağında sık kullanılan soya ürünleri de astım yakınmalarını arttırabilir. Eğer birey herhangi bir besin maddesine duyarlı ise bu besinleri tüketmemelidir.
Astım ilaçları ve alerjik astımda ilaç tedavisi
Astım tedavisinde kullanılan ilaçlar kontrol edici ve rahatlatıcı (semptom giderici) ilaçlar olarak ikiye ayrılır. Kontrol edici ilaçlar, çoğu zaman antiinflamatuvar( iltihap önleyici) etkileri sayesinde astımın kontrol altında tutulmasını sağlayan her gün ve uzun süre kullanılan ilaçlardır. Rahatlatıcı ise hızlı etki ederek bronkokonstriksiyonu(bronş lümenin daralması) geri döndüren, semptomları gideren ve gerektiğinde kullanılan ilaçlardır.
Astım tedavisi, inhalasyon (soluk alma) yoluyla, oral veya parenteral (damar yolu ile) olarak uygulanabilmektedir. İnhaler(solunan madde) tedavinin başlıca avantajı, düşük sistemik yan etki riskiyle, ilaçların doğrudan hava yollarına verilmesini ve bu bölgelerde daha yüksek lokal konsantrasyonlara(yoğunluk) ulaşabilmesini sağlamasıdır.
İnhale (soluna bilen) steroidler günümüzde mevcut en etkili kontrol edici ilaçlardır. Hızlı etkili inhale beta2-agonistler bronkokonstriksiyonun giderilmesi ve egzersize bağlı bronkokonstriksiyonun önlenmesi için seçilecek ilaçlardır. Rahatlatıcı ilaç kullanımının artması ve her gün kullanım gereksiniminin olması, astımın kontrolsüz olduğuna ilişkin bir uyarıdır ve tedavinin yeniden değerlendirilmesini gerektirir.
Astım Olduğunuzu Biliyorsunuz. Peki, Hastalığı Tanıyor musunuz?
- Astım alerjik bir hastalıktır ve öldürücü değildir.
- Geçmeyen ve sabah görülen öksürüğün en sık nedeni astımdır.
- Hastalık tamamen iyileşmez ama tam kontrol altına alınabilir.
- Astımın tedavisi eğitimle başlar.
- Kortizonsuz astım tedavisi çok zordur. Bu nedenle kortizon tedavisinden korkmayın. Yeterli ve küçük dozlarda, gerekli sürede özellikle lokal inhaler şekilde kullanılan steroidlerin yan etkisi görülmeyecek kadar azdır. Kullanım sonrası ağzınızı bol su ile çalkalayın, bu dönemde az tuzlu beslenin ve tansiyonunuzu sık sık kontrol ettirin.
- Çocuklarda da görülür.
- Erişkinlerde aniden ortaya çıkabilir.
- Gizli astım gebelikte ve stres sonrası ortaya çıkabilir.
- Gebelikte ve emzirmede her tür astım ilacı kullanabilirsiniz.
- Gizli astım ancak solunum (nefes) fonksiyon testi ile anlaşılabilir.
- Ağır astımınız varsa uçak yolculuğunda oksijene ihtiyaç duyabilirsiniz.
- Reflü astımı sıklıkla tetikler.
- Astımınız sık tekrarlıyorsa mutlaka nedenini bulmalısınız.
- Astımınız kontrol altındaysa her türlü sporu yapabilirsiniz.
- Sürekli ve yüksek dozda ilaç kullananlarda dirençli astım gelişebilir. “Zor astım” diye bilinen bu formu en ağır seyre sahiptir.
- Astımın dünyada yaklaşık 300 milyon kişiyi etkilediği düşünülmektedir. Bu rakam ülkemiz için yaklaşık 3.5 milyon kişidir.
- Astım, hasta veya toplum açısından yüksek maliyetli bir hastalıktır. Ancak hastalığın tedavi edilmemesinin maliyeti daha yüksektir.
Astım ve Alerji Kardeşliği
Alerji denince akla solunum yolu alerjilerine en sık neden olan ev tozu (akar veya mite diye de anılır) ve çiçek tozu (polen) gelir. Gıdalar, hayvan epitelyum ve tüyleri, küf mantarları daha az sıklıkla alerjiye neden olurlar. Polene bağlı tetiklenen astım daha çok mevsimsel (ilkbahar), ev tozuna bağlı tetiklenen alerjik astım ise her dönemde görülebilir. Buna bağlı olarak alerjik astımlıların bazılarında belirli mevsimlerde yakınmalar artabilir, hatta sadece bu dönemde hastalık ortaya çıkıp daha sonra tamamen normale dönebilir.
Astımın temelinde alerji yattığı için, alerji ve astım birlikte anılırlar. Hastalığın ortaya çıkmasında hem genetik yatkınlık hem de çevresel faktörler birlikte rol oynar. Alerji genelde genetik geçişli olduğu için astım da irsi özelliği olan hastalıklar arasındadır. Ailede anne-babada astım varsa çocuklarda da görülme sıklığı artar. Ayrıca sigara dumanıyla temas, solunum yolu enfeksiyonları, hava kirliliği, bazı gıdalar ile bunlara ilave edilen katkı maddeleri de özellikle erken çocukluk döneminde astım gelişimine katkıda bulunur. Ancak bu etkenler uzaklaştırılırsa çocuklukta astım hastası olanların bir bölümünde erişkin yaşlara gelindiğinde hastalık tamamen iyileşebilir.
Astımlı kişinin havayolları, astımı olmayanlara göre daha duyarlıdır. Özellikle çocuklukta başlayan astım için bu daha belirgindir. Uzun süren öksürüklerde ilk akla gelen tanıdır. Bu tip vakalara alerji ve solunum fonksiyon testleri ile daha kolay tanı konulur. Alerjik bronşit veya gizli astım denilen bu durum ileride astımın habercisidir.
Astımınızın Tetiklenmesini İstemiyorsanız…
- Tetik faktörleri (çeşitli kalp-tansiyon ve romatizma ilaçları, tuz ruhu-çamaşır suyu, alkol, psikojenik stresler, ağlama-gülme gibi yoğun şekilde ortaya çıkan duygusal davranışlar, ağır egzersiz gibi değişkenler, uyuşturucu gibi maddeler ise maalesef az bilinen ancak ölümle sonuçlanan krizlere sebep olabilen tetikleyicilerdir.) saptayıp bunlardan uzak durun.
- Sinüzit, burunda polip, reflü gibi rahatsızlıklarınız varsa tedavinizi aksatmayın.
- Ağır astım hastasıysanız kriz anında nasıl davranacağınızı öğrenin.
- İlacınızı yanınızda taşıyın.
- Düzenli kontrol ve tedavilerinizi ihmal etmeyin.
- Basit bir soğuk algınlığı astımı başlatabilir!
Sonbaharda havaların çok değişken olması nedeniyle mikrobik bronşit, nezle ve gribal enfeksiyonlarda artış meydana geliyor. Özellikle bazı virüslerin astımlı hastalarda, hastalığın atak yapmasına veya kötüleşmesine neden oldukları biliniyor. Kimi zaman basit bir soğuk algınlığı veya enfeksiyon ciddi bir astım tablosunu başlatabiliyor.
İnatçı öksürük ve tekrarlayan hapşırıklar…
Bazı alerjenler yıl boyu mevcuttur ve neden olduğu alerjilerde yılın herhangi bir zamanında ortaya çıkabilir. Bunlara örnek olarak ev akarları, ev hayvanları, gıda alerjileri verilebilir. Bazı alerjenler ise belli mevsimlerde ortaya çıkarak hastalıklara neden olur. Genel olarak ağaçların, çimen ve otların polenleri ilkbaharda ortaya çıkıp astımı tetikleyen etkenler olarak bilinir ancak bazı bitkiler ve hayvanların yol açtığı alerjiler sonbahar mevsiminde de etkin olabilmektedir.
Örneğin çeşitli yabani otlar ve rutubetli ortamı seven küf ve mantarlar bu gruptadır. Diğer taraftan sonbaharda havaların çok değişken olması nedeniyle mikrobik bronşit, nezle ve gribal enfeksiyonlarda da artış olmaktadır. Özellikle bazı virüslerin astımlı hastalarda hastalığın atak yapmasına veya kötüleşmesine neden oldukları bilinmektedir. Dolayısıyla basit bir soğuk algınlığı veya enfeksiyon ciddi bir astım tablosunu başlatabilmektedir. Bu nedenle sonbahar mevsiminde ortaya çıkan inatçı öksürük, hışıltılı solunum, tekrarlayan hapşırıklar, burun akması veya tıkanıklığı gibi şikayetlerin alerjik nedenlere bağlı olabileceği unutulmamalıdır.”
Kirli hava ve sigara dumanı da tetikliyor
Astım hastalığının nedeninin her zaman alerji olmayabillir. Ancak hem alerjik astım hem de alerjik olmayan astımda virüsler, bakteriler, kirli hava, sigara dumanı, egzersiz, ani ısı değişiklikleri, keskin kokular gibi değişik sebepler hastalığın atak yapmasına neden olabilmektedir. Bu etkenlerle sonbaharda daha sık karşılaşılacağını tahmin etmek zor değildir. Dolayısıyla sonbahar mevsiminde astımı tetikleyen alerjik ve alerjik olmayan nedenlerin iyi bilinmesi bu dönemin sorunsuz geçirilmesi bakımından çok önemlidir.
Astımlı çocuklarda nelere dikkat etmek gerekir?
Astımlı çocuklara doğru teşhis konulduktan sonra başarılı bir tedavi ile normal çocuklardan hiçbir farkı kalmaz. Spor yapmalarında sakınca olmadığı gibi sporun faydası da vardır. Sadece nasıl spor yapmaları ve ne tür önlem almaları gerektiğini bilmelidirler. Astımlı çocukları terleyince kötü olur diye evlere hapsetmemek gerekir.
Astımlı çocuk nelerden korunmalıdır?
Alerjisi olduğu alerjenlerden korunması yeterlidir. Örneğin; ev tozu akarlarına alerjisi olan çocuklar akarlara yönelik önlemler almalıdır. Polenlere alerjisi varsa polenlerden korunmalıdır. Ayrıca yanlarında sigara içilmemeli, keskin kokulu parfümler kullanılmamalıdır. Evde buhar makinelerinin çalıştırılması zararlı olabilir.
Çocuklarda ihmal edilen bahar alerjisi astıma dönüşebilir
Çocuk alerjik bir bünyeye sahipse, polen taneciklerini hava yolu ile soluduğunda vücudun ürettiği “histamin” maddesi solunum yolları, göz, burun ve ciltte mikrobik olmayan bir yangıya yol açıyor. Üstelik uyku kalitesinde bozulmaya bağlı olarak gün boyu yorgunluk oluşturarak çocuğun okul başarısında düşme gibi sorunlara da neden olabiliyor. Bahar alerjisi belirtilerinin aileler tarafından soğuk algınlığı ile karıştırılıp ‘nasıl olsa geçer düşüncesiyle’ ihmal edildiği takdirde zamanla astıma dönüşebilir. Bu nedenle 2 haftadan fazla süren hapşırma, burun akıntısı, gözlerde kızarma ve sulanma sorunlarında bahar alerjisinden şüphelenmeli ve mutlaka doktora başvurmalı.
Astıma dönüşen alerjinin en büyük sorumlusu çayır ve çimenler
En tipik bahar alerjisi “alerjik rinit”, yani halk arasında “saman nezlesi” şeklinde görülüyor alerjik nezlesi olan çocukların yarısında “alerjik göz nezlesi” (alerjik konjunktivit) belirtileri de eşlik eder. Bazı çocuklarda bu alerjenler aynı zamanda astım bulgularına ya da cillte alerjik reaksiyona da yol açabiliyor. Ülkemizde çayır-çimen, çiçeksiz ağaç ve otsu bitkiler olmak üzere 3 ana bitkinin polenleri alerjik bünyeli çocuklarda alerjik reaksiyona neden oluyor. Bunların içinde en fazla alerjik yanıt uyandıran çayır- çimen polenleri oluyor. Ağaç polenleri ilkbaharda; çayır-çimen polenleri ilkbahar ve yaz süresince; ot polenleri ise sonbaharda ortaya çıkmakla birlikte çocuğun birden fazla polene duyarlı olması durumunda yakınmaların süresi uzayabiliyor.
Tedavide geç kalınırsa alerji astıma dönüşebiliyor
Eğer doktora başvurulmaz, alerjenden yeterince korunmaz, düzenli ilaç tedavisi uygulanmaz ve çocuğun yanında sigara içilirse, olumsuz sonuçlar doğabiliyor. Üst solunum yollarında başlayan duyarlılık alt solunum yollarına ilerleyerek astıma dönüşebilir. Ayrıca alerjik bünyede sıklığı zaten artmış olan sinüzit, geniz eti büyümesi, kulakta sıvı birikmesi gibi durumlar daha da sık olarak görülür.
Bu belirtiler 2 haftadan fazla sürüyorsa, dikkat!
Aşağıdaki belirtiler tipik olarak ataklar halinde tekrarlıyor ve 2 haftadan fazla sürüyorsa bahar alerjisinin habercisi olabiliyor.
- Uzun süreli şeffaf burun akıntısı,
- Burun tıkanıklığı,
- Burun, dudak, boğaz ve damakta kaşıntı,
- Burnun kaşıntıya bağlı sürekli yukarı itilmesiyle “ alerjik selam” denilen yatay çizgilenmenin oluşması,
- Geniz akıntısı,
- Hapşırma nöbetleri,
- Yüzde baskı hissi veya ağrı,
- Gözlerde kaşıntı, şeffaf sulanma, kızarıklık
- Gözaltlarında şişlik ve mavimsi-mor renk değişikliği
- Öksürük, nefes darlığı, hırıltı (astım bulguları)
- Uyku kalitesinde bozulma.
Çocuğunuzun yakınmaları bittiğinde ilaç tedavisini kesmeyin
Mevsimsel alerjinin tedavisi 3 ayaklı oluyor. Alerji tedavisinde en temel yaklaşım duyarlı alerjenle temasın kesilmesidir. İkincisi doktorunuzun önerdiği ilaç tedavisidir. Üçüncü ayak ise aşı ile duyarsızlaştırma yöntemidir. Ne yazık ki uygulanan tedavi ile alerjik bünye tamamen ortadan kaldırılamıyor. Bu yüzden tedavide esas hedef hastalığın kontrol altına alınmasıdır. Çocuklar uygulanan tedaviyle süratle iyileşiyor ve yakınmaların sıklık ile şiddeti azalıyor. Ancak doktorunuzun çocuğunuza polen mevsimi boyunca kullanmasını önerdiği ilaçları kısa süreli değil, uygun süre ve dozda kullanmaya özen gösterin. Yakınmalar bittiğinde kesmeniz ancak kısa süreli çözüm sağlar.
Polen mevsiminde alerjenlerden korumak için…
- Polenlerin en yoğun yayıldıkları 05:00-10:00 saatleri arasında çocuğunuzu mümkünse dışarı çıkarmayın. Özelikle yeşil alanlarda bulunmamasına dikkat edin. Evinizi de bu saatler dışında havalandırın.
- Dışarı çıktığında ağız ve burnunu örten polen maskesi kullanabilir, gözlerin yanını da örten güneş gözlüklerinden faydalanabilirsiniz.
- Burnun dış kısmına ve gözlerin etrafına sürülen ince bir tabaka vazelin polenlerin yapışmasını sağlayıp vücuda girişini bir miktar azaltabilir.
- Çamaşırlarını bu mevsimde dışarıda kurutmayın.
- Çocuğunuzun eve girince duş almasını ve giysilerini değiştirmesini sağlayın. Çıkardığı giysilerin yatak odasında kalmamasına dikkat edin. Duş alması o anda mümkün değilse de ağız ve burnunu yıkaması faydalı olacaktır.
- Sıcak- kuru ev havası yakınmaları arttıracağı için evinizi nemlendirin.
- Evinizde tüylü hayvan ve bitki beslemekten kaçının.
- Yorgan ve battaniyesinin yün yerine pamuklu ve sentetik olmasına dikkat edin ve yatak takımlarını her hafta 50-60 C ısıda yıkayın.
- Evinizi sık süpürün, silin, toz alın.
- Evin içinde kesinlikle sigara içmeyin.
- Burnunu serum fizyolojik (tuzlu okyanus suyu) ile sık sık temizlemek yakınmalarını hafifletebilir.
Bronşit nedir? Belirtileri, teşhis ve tedavisi
Akciğerlere hava taşıyan bronş tüplerinin (solunum boruları) iç yüzeyindeki zarın iltihaplanması sonucu meydana gelen bronşitin akut ve kronik olarak iki farklı türü bulunmaktadır. Akut bronşit genellikle grip, kızamık, boğmaca veya tifo gibi hastalıklar sırasında görülürken kronik bronşit daha ciddi bir iltihaplanmadır ve mutlaka tedavi edilmelidir. Bronşitin neden olduğu öksürük bazı durumlarda kuru olmakla birlikte genellikle balgamla birlikte görülür. Bronşit öksürüğü yoğun ve şiddetlidir. Hastanın sık öksürmesi bir süre sonra göğüs bölgesinde ve kasılmalar nedeniyle karın kaslarında ağrıya yol açar. Bronşit belirtilerinden biri olan balgam genellikle şeffaftır. Ancak sarı, sarımsı gri ve yeşil renkte olabilir. Hasta öksürüğe ve enfeksiyona bağlı olarak halsiz düşebilir. Hafif ateş ve ara ara ürperme yaşanabilir. Akut bronşit çoğunlukla grip ve soğuk algınlığına da yol açan virüsler nedeniyle görülür. Viral ve bakteriyel akut bronşit bulaşıcıdır.
Akut bronşit genellikle herhangi bir komplikasyona neden olmadan iyileşmektedir. Bronşit tedavisi için hastalarda görülen bulgulara yönelik semptomatik tedavi yapılır. Antipiretik ve aneljezikler, kodein veya dekstrometorfan içeren öksürük şurupları, mukolitikler ve antihistaminikler bronşitin semptomlarını gidermekte kullanılanılırlar.
- Virüs ve bakteriler solunum kanallarında iltihaplanma yaratarak akut bronşite neden olur.
- Akut bronşit geçici bir rahatsızlıktır.
- Kronik bronşit uzun süreli bir sağlık sorunudur ve sigara içenlerde daha sık görülür.
- Bronşit tanısında akciğer filmi, akciğer fonksiyon testi ve kandaki oksijen miktarı ölçümü testleri kullanılır.
- Akut bronşitin bir ilacı yoktur. Tedavisinde kuru öksürük, balgam gibi belirtilerin mümkün olduğunca hafifletilerek hastanın rahatlaması hedeflenir.
- Dinlenmek ve bol sıvı almak akut bronşitin iyileşme süresini kısaltır.
Bronşit nedir?
Akciğerlere hava taşıyan bronş tüplerinin (solunum boruları) iç yüzeyindeki zarın iltihaplanması sonucu meydana gelen bronşitin akut ve kronik olarak iki farklı türü bulunmaktadır. Akut bronşit genellikle grip, kızamık, boğmaca veya tifo gibi hastalıklar sırasında görülürken kronik bronşit daha ciddi bir iltihaplanmadır ve mutlaka tedavi edilmelidir.
Bronşit öksürükle birlikte gelen balgam genellikle şeffaftır. Eğer balgam sarı ve yeşil olarak geliyorsa bu bakteriyel enfeksiyona işaret eder.
Akut bronşit: Hastalığın başlangıcında kuru ve ağrılı öksürük, az yapışkan balgam, sonraları sümüksü cerahatli (mukopurulent) balgam ile hafif ateş ve halsizlik görülür.
Kronik bronşit: Bu çeşit bronşitte; havayollarını yağlayan bezler büyümüş, iç yüzlerinde bulunan tüyler görevini yapamaz olmuştur.
Akut bronşit belirtileri
Geçmeyen kuru öksürük: Bronşitin neden olduğu öksürük bazı durumlarda kuru olmakla birlikte genellikle balgamla birlikte görülür. Bronşit öksürüğü yoğun ve şiddetlidir. Hastanın sık öksürmesi bir süre sonra göğüs bölgesinde ve kasılmalar nedeniyle karın kaslarında ağrıya yol açar. Nadir olarak görülse de öksürüğün şiddeti yüzünde kaburgaların zedelendiği ve hastanın bayıldığı durumlar yaşanmaktadır. Akut bronşite neden olan iltihaplanma tedavi edilse dahi kuru öksürük günlerce ya da haftalarca devam edebilir.
Hırıltılı Solunum: Akciğerlere hava giriş çıkışını sağlayan boruların (bronşlar) iltihap veya balgam nedeniyle daralması kişinin hırıltılı nefes alıp vermesine yol açar. Aynı nedenden ötürü nefes darlığı yaşanabilir.
Balgamın Rengi: Bronşit belirtilerinden biri olan balgam genellikle şeffaftır. Ancak sarı, sarımsı gri ve yeşil renkte olabilir. Çok nadir olarak kanlı olarak görülebilir. Daha çok kronik bronşitte görülen sarı, sarımsı gri ve yeşil balgam zatürree, akciğer apsesi, bronşektazinin bir belirtisi olabilir.
Diğer Belirtiler: Hasta öksürüğe ve enfeksiyona bağlı olarak halsiz düşebilir. Hafif ateş ve ara ara ürperme yaşanabilir. Bronşların dolu olması ve sürekli öksürük göğüs bölgesinde rahatsızlık hissine ve ağrıya yol açabilir.
Kronik bronşit belirtileri:
Yukarıdaki akut bronşit belirtilerine ek olarak kronik bronşitte öksürük aylarca (en az 3 ay) sürebilir ve genellikle her yıl tekrar eder. Öksürük sabahları, nemli havalarda ve kış aylarında artabilir.
Bronşitte ne zaman doktora başvurmak gerekir?
Eğer öksürüğünüz 3 haftadır devam ediyorsa, uykunuzu bölüyorsa veya tamamen engelliyorsa, hafif ateş 4-5 gündür devam ediyorsa, 38 derece ve daha yüksek ateşle birlikte görülüyorsa, yoğun balgam varsa, balgam pas rengindeyse, artan oranda yeşil balgam görülüyorsa, balgamda kan varsa, nefes darlığı ve hırıltılı nefes alıp vermenize neden oluyorsa doktora görünmelisiniz.
Bronşit nedenleri nelerdir?
Akut bronşit çoğunlukla grip ve soğuk algınlığına da yol açan virüsler nedeniyle görülür. Viral ve bakteriyel akut bronşit bulaşıcıdır. Akut bronşit etkenleri, üst solunum yolu infeksiyonuna da yol açan virüslerdir. İnfluenza A ve B, parainfluenza, koronavirüs (tip1-3), rinovirüs, respiratuar sinsisyal virüs ve insan metapnömovirus sık karşılaşılan etkenlerdir. Altta yatan akciğer hastalığı olmayan normal insanlarda yapılan araştırmalarda akut bronşit olgularının çok azında etken mikroorganizma saptanabilmiştir. Saptanabilen etkenlerin hemen tamamının virüsler olduğu anlaşılmıştır.
Kronik bronşit ise sigara içenler ve sigara kullanmayan ancak dumanına maruz kalanlar arasında daha yaygındır. Ayrıca yoğun hava kirliliği olan bölgeler ve kimyasal maddelerle çalışılan fabrika çalışanlarında kronik bronşit vakası daha fazladır. Bulaşıcı olmayan kronik bronşit doğru zamanda tedavi edilmediği takdirde hayati tehlike yaratabilir.
Bronşit teşhisi nasıl konur?
Doktorunuz ne tip belirtiler gösterdiğiniz konusunda sizden detaylı bilgi aldıktan sonra fiziksel muayene yapacaktır. Akciğerlerin ve solunum kanallarının durumunu görmek için akciğer filmi isteyebilir. Akciğer filmi zatürre riski bulunup bulunmadığının belirlenmesi için de kullanılır. Akciğerlerin fonksiyonunu tam olarak yerine getirip getirmediğini öğrenebilmek için hücrelere ulaşan oksijen miktarını ölçen test yapılabilir. Bu test genellikle parmağa takılan ve nabzı kontrol eden bir sensör aracılığıyla yapılmaktadır. Bakteriyel enfeksiyon şüphesi varsa balgamdan örnek alınarak bakteri incelemesi yapılabilir.
Bronşit tedavisi nasıl yapılır?
Akut bronşit genellikle herhangi bir komplikasyona neden olmadan iyileşmektedir. Bronşit tedavisi için hastalarda görülen bulgulara yönelik semptomatik tedavi yapılır. Antipiretik ve aneljezikler, kodein veya dekstrometorfan içeren öksürük şurupları, mukolitikler ve antihistaminikler bronşitin semptomlarını gidermekte kullanılanılırlar. Sigara içen hasta mutlaka sigaraya ara vermelidir bırakabiliyorsa bırakmalıdır. Bronşit tedavisinde antibiyotik kullanımı tartışmalıdır. Ateş, balgam ve öksürükte yarı gün azalma sağlamasına rağmen, yan etki, anti bakteriel dirençte artma, kısıtlı etkinlik ve maliyet gibi nedenlerle kullanımından kaçınılmaktadır.
Genellikle bu amaçla kullanılan antibiyotikler azitromisin, eritomisin veya doksisiklindir. Tedavi süresi hastalığın şiddetine göre 5-14 gündür. Ek olarak antiviral ilaçlar influenza için kullanılır. Enfeksiyonel akut bronşit tedavisinde ana amaç belirtilerin hafifletilerek hastanın olabildiğince rahat ettirilmesidir.
Eskinden akut bronşit tedavisinde kullanılan antibiyotikler günümüzde etkisi kaybetmiştir ve bakteriler antibiyotiklere dirençli hale geldiğinden antibiyotik tedavisi kullanılmamaktadır. Doktorunuz sadece gerekli gördüğü takdirde (örneğin kronik akciğer sorunu bulunan hastalarda) antibiyotik tedavisi önerebilir.
Bu nedenle kendi kendinize antibiyotik almanın bronşit tedavisine bir katkısı yoktur. Aksine bronşit belirtilerine ek olarak antibiyotiğin yan etkileriyle de uğraşmak zorunda kalabilirsiniz. Doktorunuz şiddetli öksürüğün neden olduğu kas ağrıları için reçeteli veya reçetesiz ağrı kesici önerebilir. Bronşit tedavisi boyunca su içmeniz son derece önemlidir.
Hastanın yeterince su içmesi balgamın yoğunluğunu azaltarak vücuttan atılmasını kolaylaştırır. Doktorunuz öksürüğü hafifletmek ve balgamın atılmasını kolaylaştırmak için şurup önerebilir. Kronik bronşit tedavisinde ise hastanın durumuna bağlı olarak solunum yollarını açan bronkodilatör ve iltihabı azaltıcı steroidler kullanılabilir. Kronik bronşit tedavisinde izlenecek yöntem ve ilaçlar hastadan hastaya değişebilmektedir.
Evde bronşit tedavisi için neler yapılabilir?
Öksürüğün şiddetlenmemesi için evin havasının kuru olmamasına dikkat edin. Bunun için bir hava nemlendirme cihazı kullanabilirsiniz. Hava nemlendirici yoksa tencerede su kaynatarak bir miktar buhar sağlayabilirsiniz. Kış aylarında ise kalorifer peteklerinin üstüne yarısına kadar su dolu kaseler koymak havanın nemlenmesini sağlayacaktır.
Bol bol su için ve sıvı tüketin. Günde en az 8 bardak su içmeye çalışın ve sıvı alımını çorba gibi yiyeceklerle destekleyin. Kahve, kola gibi kafeinli içecekler ve alkol vücuttaki su oranını azalttığından uzak durun. Vücudun virüsle savaşabilmesi için bağışıklık sisteminizi güçlü tutun. Dinlenin ve her gün en az 8 saat uyuyun. Tedavi döneminde ağır fiziksel aktivitelerden kaçının. Sigara akciğerlerin baş düşmanıdır ve sadece akut bronşit tedavisi için değil çok daha ciddi bir sorun olan kronik bronşit ve KOAH gibi hastalıklardan korunmak için de bırakılmalıdır.
Soğuk hava bronşite bağlı öksürüğü şiddetlendirir. Bundan korunmak için dışarı çıktığınızda bir atkıyla veya maskeyle ağzınızı örtün. Ağır parfüm kokusu, boya kokusu ve her türlü diğer güçlü kokular bronşit belirtilerini artırır. Bu tip kokuların yoğun olduğu ortamlarda mümkün olduğunca az durmaya çalışın. Öksürüğü azaltmak ve boğazı yumuşatmak için bitki çayı içebilirsiniz. Nane ve zencefil çaylarının öksürüğü hafifletici etkisi vardır. Bu sayede sıvı alımını artırabilirsiniz. Bir büyük kupaya 2 çay kaşığı bal ve 4-5 damla limon damlatarak yavaş yavaş içmek rahatlama sağlayabilir.
Bronşitten korunmak mümkün mü?
Akut veya kronik bronşitten korunmak her zaman mümkün olmasa da bazı önlemler alarak riski azaltabilirsiniz. Öncelikle sigara kullanmamalı, kullanıyorsanız bırakmalısınız. Sigara kronik bronşitin başlıca nedenidir. Solunum yollarına zarar veren 2. el sigara dumanı, toz, duman ve hava kirliliğinden mümkün olduğunca kendinizi koruyun.
Boya, vernik gibi kimyasalların kullanıldığı ortamlarda maske takın ve bu tip ortamlarda az durmaya çalışın. Bakteri ve virüslerden korunmak için ellerinizi sık sık yıkayın. Doktorunuz önerirse yıllık olarak grip aşısı olabilirsiniz.
Sinüzit nedir? Nedenleri, belirtileri ve tedavisi
Sinüzit, burun ve göz çevresindeki kemiklerin içindeki boşlukların burun içine açıldıkları kanallarda meydana gelen tıkanıklıklar nedeniyle iltihaplandığında ortaya çıkan enfeksiyondur. Akut ve kronik iki tipi vardır. Akut sinüzit; burun tıkanıklığı, sarı, yeşil veya kanlı burun akıntısı, gözlerin etrafında ağrı, diş ağrısı ile karışabilen yanak ağrısı, yüzde basınç hissi, öne eğilmekle artan yüz veya baş ağrısı, kötü ağız kokusu gibi belirtiler gösterebilir. Gerginlik tipi baş ağrısı, migren, burun bölme eğriliğine bağlı burun tıkanıklıkları ve nazal alerji ile sık sık karıştırılan sinüzit kış aylarında, özellikle kaloriferli evlerde kuruyan hava ile azabilir. Öte yandan hafif nezle grip hali varken uçak seyahati yapılması, uzun süre soğuk havaya maruz kalınması gibi sebepler de var olan sinüziti azdırır.
Akut sinüzitin tedavisi, antibiyotikler ve burun açıcı ilaçlarla yapılırken kronik sinüzitte cerrahi gerekebilir. Eğer çok ağır bir nazal alerji varsa ve ameliyat sonrası hastanın ilaç tedavisi ile durumu iyi takip edilmezse sinüzit tekrarlayabilir.
Sinüzit nedir nasıl oluşur?
Sinüslerin buruna açıldığı kanallar tıkanır. Tıkanan kanallar, sinüslerin ürettiği salgıların, sinüs içine hapsolmasına neden olur. Sinüsün içi kendi ürettiği salgılarla dolar. Bunun sonucunda mikropların üremesi için uygun bir ortam oluşur. Kısa zamanda çok sayıda bakteri oluşur ve sinüzit meydana gelir.
Sinüzit olgularının büyük çoğunluğu tıbbi tedaviye cevap verir ve tehlikeli değildir. Bununla birlikte sinüs içindeki bir enfeksiyon hem göze hem de beyne çok yakındır. Enfeksiyonun göze veya beyine yayılması çok nadirdir. Enfeksiyonlu sinüslerden akan mukus akciğerler için sağlıklı değildir.
Sinüzit belirtileri nelerdir?
- Bir haftadan fazla devam eden nezlelerin büyük çoğunluğu sinüzit göstergesidir.
- Erişkinlerde burun tıkanıklığı, sarı-yeşil burun ve geniz akıntısı, yüz-diş-göz ağrısı ve öksürük en çok gözlemlenen belirtileridir.
- Çocuklarda huzursuzluk, inatçı öksürük ve geniz akıntısına bağlı kusma olabilir.
- Tüm yaş gruplarında kısmen daha az rastlanan belirtiler; ateş, yorgunluk, ağız kokusu, koku alma duyusunda azalma, boğaz ağrısı, bazen ses kısıklığıdır.
- Rahatsızlığın devamı sırasında ortaya çıkan alın ve gözde ağrılı şişlikler, çift görme ve genel durum bozukluğu da sinüzit belirtileri arasında yer alır.
Bu Şikayetleriniz Varsa Kronik Sinüzitiniz Olabilir!
- Sabahları yorgun uyanıyorsanız,
- Boğaz ağrınız varsa,
- Burnunuzda kuruma ve kabuklanma oluyorsa,
- Ağız ve diş sağlığınıza dikkat ettiğiniz halde ağız kokusu problemi yaşıyorsanız,
- Geceleri horluyorsanız,
- Burun tıkanıklığınız varsa,
- Koku alamıyorsanız,
- Son dönemlerde sürekli yorgunsanız,
- Kuru öksürüyorsanız,
- Sesiniz değişmeye başladıysa,
- Geniz akıntınız varsa,
- Boğazınızda batma gibi bir rahatsızlık hissi oluşuyorsa,
- Kış enfeksiyonlarını 10 günden çok daha fazla bir sürede atlatıyorsanız; hastalıklarınız kısa aralıklarla tekrarlıyorsa ve en önemlisi bu şikayetleriniz 3 aydan fazla süredir varsa kronik sinüzit hastası olabilirsiniz.
Sinüzit atakları üst solunum yolu sorunları ile doğru orantılıdır!
Burun kıkırdak-kemik eğriliği ve burun eti büyümesi probleminiz varsa kış mevsimi sizin için çok daha sıkıntılı geçer; burun tıkanıklığı belirginleşir, sinüzit atakları sık gerçekleşir. Basit viral enfeksiyonlarda antibiyotik kullanmak gerekmezken; kıkırdak-kemik eğriliği ve burun eti büyümesi probleminiz varsa doğal direnç mekanizmalarınız bozulduğu için sıklıkla antibiyotik kullanımı ile sonuçlanan bakteriyel enfeksiyonlar yaşayabilirsiniz.
Ayrıca uykuda nefes alma probleminin artması oksijen alınan miktarını düşürdüğünden yorgunluk ve baş ağrısı şikayetleriniz belirginleşir. Bu nedenle en kısa zamanda bir kulak burun boğaz hastalıkları hekimine başvurmanızda fayda var.
Kimler sinüzite karşı daha dikkatli olmalıdır?
Alerjisi Olanlar: Bir alerji atağı soğuk algınlığı gibi mukozanın şişmesine, sinüs kanallarının kapanmasına, mukus akımının engellenmesine ve bakteri enfeksiyonuna neden olur.
Yapısal Burun Bozuklukları Olanlar: Örnek olarak kırık bir burun veya septum deviasyonu olanlar.
Sık Sık Enfeksiyona Maruz Kalanlar: Okul öğretmenleri ve sağlık personeli hassastır.
Sigara içenler: Tütün dumanı, nikotin doğal direnç mekanizmasını bozarlar.
Sinüzit tedavisi ve yeni tedavi seçenekleri
Öncelikle hastanın sinüs tomografisi sonuçlarının incelenmesi gerekir. Medikal tedavide fayda sağlanamadığı durumlarda cerrahi tedavi uygulanır. Tedavi, doktorunuzun koyduğu teşhis ile bağlantılı olacaktır. Akut sinüzit çoğunlukla antibiyotik tedavisine yanıt verirken kronik sinüzit için genellikle cerrahi müdahale gerekebilmektedir. Ameliyat ile amaçlanan, tıkalı olan sinüs yollarının açılmasıdır. Böylece sinüslerin havalanması sağlanır, enfeksiyon geriler ve kaybolur.
Sinüzit Tedavisinde kullanılan en son teknikler “Sinoplasti”
Sinoplasti olarak adlandırılan “balon tedavisi” kronik sinüzit hastalığında, uygun vakalarda çok etkili ve güvenilir bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Endoskopik sinüs cerrahisinde burun içerisindeki patolojik dokular temizlenip sinüs ağızları açılmaktadır.
Balon tedavisinde ise bu şekilde bir cerrahi işlem yapılmayıp, kapalı sinüs ağzı balon yardımıyla genişletilmekte ve ameliyat sonrası herhangi bir tampona ihtiyaç duyulmamaktadır. Ağrısız ve kanamasız bir girişimdir. Hastanede yatmayı gerektirmez. Uygun hastalarda tek başına veya endoskopik sinüs cerrahisinde yardımcı yöntem olarak güvenli ve başarılı bir şekilde kullanılmaktadır.
Kronik Sinüzitte, bıçaksız ameliyat seçeneği
Balon sinoplasti yöntemi nedir?
Yeni geliştirilen sistem sayesinde, kapalı sinüs yolu su ile şişirilen baloncuklarla açılarak sinüzitten kurtulmak mümkün hale geldi. “Balon sinoplasti” yöntemi ile sinüzitten kısa sürede kurtulmak ve aynı gün içerisinde taburcu olmak mümkündür. “Balon Sinoplasti” yöntemi adı verilen sistem, tıkalı koroner damarların balon ile genişletilmesi mantığının, sinüs kanallarına uygulanması şeklinde çalışıyor.
Eskiden sinüzit ameliyatları kesi yöntemiyle yapılıyordu. Hastalar ameliyatta ve sonrasında acı çekiyor ve kanamaları oluyordu. Yöntem ile hastanın kapalı olan sinüslerine gönderilen balonlar genişletilerek sinüs yolu açılıyor. Hem çok kısa sürede, hem kanamasız şekilde sinüzit ameliyatı gerçekleştirilmiş oluyor. Bu sistemle eskiden ameliyattan sonra uygulanan tamponlar da tarihe karışmış oldu. Kendiliğinden yok olan tamponlar yerleştiriliyor ve hastamız ameliyatın hemen ardından taburcu edilebiliyor. Çok kısa süren ameliyatta bıçak ve kesi olmaksızın hasta bir kaç saat içerisinde taburcu oluyor. Ayrıca geliştirilen yöntem, ameliyat sonrası kanamaları da ortadan kaldırıyor.
Koah hastalığı nedir, belirtileri ve risk faktörleri nelerdir?
KOAH nedir, kronik obstrüktif akciğer hastalığı öksürük, balgam çıkarma, nefes darlığı, hışıltılı solunum gibi belirtilerle seyreden ilerleyici bir akciğer hastalığıdır. Doç. Dr. Benan N. Çağlayan, KOAH hastalığının öksürük, balgam çıkarma, nefes darlığı, hışıltılı solunum gibi belirtilerle anlaşılabileceğine dikkat çekiyor. İlerleyici bir akciğer hastalığı olarak tanımlanan KOAH için risk faktörleri, astımda olduğu gibi genetik ve çevresel olmak üzere 2 grupta ele alınıyor. En önemli risk faktörünün tütün kullanımı olduğu bilinen KOAH hastalığının sigara içenlerdeki gelişme riski içmeyenlere göre 10-25 kat daha fazla. Aynı zamanda havalandırması kötü, korunma önlemlerinin uygulanmadığı dumanlı ve tozlu işyerlerinde çalışanlarda da görülme ihtimali popülasyona göre değişkenlik gösteriyor. Türk nüfusunun yaklaşık 2,5-3 milyonunun KOAH hastası olduğu tahmin ediliyor.
Öncelikle KOAH’ın belirtileri bir anda yada şiddetli bir şekilde ortaya çıkmaz. KOAH belirtilerinin dikkat çekici bir düzeye gelmesi bir kaç yılı bulabilir. Koah hastalığının ilk belirtileri öksürük ve balgam çıkarmadır. KOAH hastalarının büyük çoğunluğu aynı zamanda sigara tiryakisi olduğundan öksürük ve balgam yakınması başlangıçta hasta tarafından sigaradan oluyor, düşüncesiyle önemsenmez. Oysa bu dönemde hastalığa tanı konulması hastanın geleceği açısından son derece önemlidir. Erken dönemde sigaranın bırakılmasıyla birlikte koah belirtileri gerileyebilir ve hastalık gelişimi durabilir.
Öksürük genellikle sabahları daha fazla ve arka arkaya olur. Kronik bronşitin ön planda olduğu KOAH olgularında çoğu kez öksürükle birlikte balgam çıkarma da vardır. Hastalığın bu dönemde fark edilmemesi ve sigaraya devam edilmesi neticesinde hastalık ilerler ve hışıltılı solunum, nefes darlığı gibi yakınmalar ortaya çıkar. Ayrıca bazı hastalarda balgamla birlikte hafif hemoptizi (kan tükürme) olabilir.
Ön planda amfizemin yer aldığı KOAH olgularında ise hastalar en fazla nefes darlığından yakınırlar. Bu gruptaki hastalarda hışıltılı solunum, öksürük ve balgam çıkarma yakınmaları daha seyrektir. Yine amfizemin ön planda olduğu KOAH hastaları genellikle astenik, ince yapılı tiplerdir. Buna karşın kronik bronşitin ön planda olduğu KOAH hastaları tıknaz, kısa boylu yapıdadırlar. KOAH’ın ağır ve çok ağır formlarında kandaki oksijen miktarında azalma ve buna bağlı morarma ve en nihayetinde kalp yetersizliğine bağlı ayaklarda şişme gibi belirtiler ortaya çıkar.
KOAH belirtileri
Kişi 35 yaşına gelmeden fark edilemeyebilir ancak bu yaştan sonra şiddeti artan belirtiler hastanın günlük yaşamını etkileyebilir. KOAH, nefes darlığının şiddetine göre dört gruba ayrılır ve farklı belirtilerle kendini gösterir.
Hafif KOAH ve belirtileri
Ağır iş yapıldığı zaman veya hızlı yürüme ve merdiven çıkma esnasında bazen nefes darlığı hissedilir.
Orta KOAH ve belirtileri
- Ağır iş yapıldığı zaman veya hızlı yürüme ve merdiven çıkma esnasında genellikle nefes darlığı hissedilir.
- Bazen günlük işler yapılırken dahi nefes darlığı hissedilir.
- Bazen günlük işler yapılırken dahi nefes darlığı hissedilir.
- Gece uykusu rahattır, nefes darlığı nedeniyle uykusuzluk çekilmez.
Ağır KOAH ve belirtileri
- Günlük işler yapılırken genellikle nefes darlığı hissedilir.
- Şiddetli halsizlik vardır.
- Merdiven çıkmada çok zorlanılır.
- Gece nefes darlığı nedeniyle uyku düzeni bozulur.
Çok ağır KOAH ve belirtileri
- Otururken dahi nefes darlığı hissedilir.
- Oda içinde yürümek zorlaşır.
- İşe gidilemez.
KOAH Hastalığının ileri dönemlerinde kanda ve organlarda oksijen miktarı önemli oranda azalacağı için çok daha fazla rahatsızlıklar belirir. Bunlar;
- Bol terleme
- Dilde, dudaklarda, parmak uçlarında morarma
- Şiddetli baş ağrısı
- Çarpıntı
- Gündüzleri uyuklama, geceleri uykusuzluk
- Zihinsel faaliyetlerde azalma (unutkanlık, dikkatsizlik)
- Aşırı sinirlilik
- Şiddetli halsizlik, yorgunluk
- Zayıflama
- Cinsel güçte azalma
- Mide rahatsızlıkları, karında şişkinlik ve hazımsızlık
- Kabızlık
- Ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, yanma hissi
- Ellerde titreme
Hastalığın ilerlemesi ile kalp yetmezliği meydana gelebilir ve ayaklarda su toplama başlar. Kalp yetmezliği gelişen hastalarda hastalığın ileri dönemlerinde nefes darlığı çok şiddetlenir ve hastalar evden dışarı çıkamaz hale gelirler. Bu dönemdeki hastalar artık günün en az yarısında oksijen makinasına bağlı kalırlar.
Koah hastalığı tanısı
Sigara kullanımı, zararlı gaz ve partiküllere maruziyet veya genetik risk faktörleri varlığıyla birlikte kronik öksürük, balgam çıkarma ve nefes darlığı gibi semptomlarla başvuran hastalarda standart akciğer grafisi ve “solunum fonksiyon testleri” yapılmalıdır. Standart akciğer grafisinde KOAH’a ilişkin bulgular saptanabilmekle beraber, yukarıdaki şikâyetlere neden olabilen akciğer kanseri, bronşektazi gibi diğer akciğer hastalıklarının tanısı da konulabilir. Solunum fonksiyon testleri ise KOAH tanısının objektif olarak kesinleştirilmesini ve hastalığın varlığında ağırlık derecesinin belirlenmesini sağlar.
Hastalığı çok erken dönemde tanımak ve hastalığa neden olan tütün kullanımı ve diğer etkenleri ortadan kaldırmak KOAH’ın ilerlemesini durduracak tek yöntemdir. Bunun için ise 40 yaşın üzerinde, özellikle tütün kullanımı olan bireylerin solunum fonksiyon testleriyle taramadan geçirilmesi gereklidir.
Koah hastalığı görülme sıklığı ve risk faktörleri
Tüm dünyada ciddi bir ölüm nedeni olan bu hastalık yüzünden her yıl yaklaşık 2,5 milyon kişi yaşamını yitirmektedir. ABD’de 1968-1995 arası yaşa uyarlanmış ölüm oranlarının seyrine bakıldığında, koroner kalp hastalığı, inme, diğer serebrovasküler hastalıklar ve bunların dışında kalan diğer tüm ölüm nedenlerinde azalma izlenirken, aynı dönemde KOAH nedenli ölüm oranlarında ciddi bir artış olduğu (% 163) saptanmıştır.
KOAH’ın tüm dünya genelinde ölüm nedenleri arasında 2020 yılında 3. sıraya yerleşeceği öngörülmektedir. Ülkemiz için elimizde kesin sayısal veriler olmamakla birlikte, yaklaşık 2,5-3 milyon KOAH hastası olduğu tahmin edilmektedir.
KOAH için risk faktörleri astımda olduğu gibi genetik ve çevresel olmak üzere 2 grupta ele alınmakla birlikte, en önemli risk faktörü tütün kullanımıdır. Bunun yanı sıra özellikle gelişmekte olan ülkelerde zararlı gaz ve partiküllere maruz kalma da KOAH gelişimine yol açabilir. Örneğin ülkemizde bazı kırsal alanlarda yakıt olarak kullanılan tezek dumanı KOAH için risk faktörü olarak ele alınmalıdır.
Aktif sigara kullanımı KOAH için bilinen en önemli risk faktörüdür. Sigara içenlerde KOAH gelişme riski içmeyenlere göre 10-25 kat daha fazladır. Aktif sigara içenlerin sigarayı bıraktıklarında solunum fonksiyon testlerindeki yıllık kayıp hızı, sigara içmeye devam edenlere göre ileri derecede azalmaktadır. Sigarayı bırakma yaşı ne kadar erken olursa solunum fonksiyon testlerindeki bozulma hızı o derecede yavaşlamaktadır. Bugün sigara içenlerin yaklaşık %15-20 kadarında KOAH geliştiği bilinmektedir.
Mesleksel maruziyet de KOAH için önemli risk faktörüdür. Havalandırması kötü, korunma önlemlerin uygulanmadığı dumanlı ve tozlu işyerlerinde çalışanlar da KOAH gelişimi için normal popülasyona göre daha yüksek risk taşımaktadırlar.
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) nedir? Belirtileri, tanısı ve tedavisi
Öksürük, balgam hırıltı ve nefes darlığı gibi belirtilerle ortaya çıkan KOAH hastalığı, sigara içen her 5 kişiden 1’inde görülüyor. KOAH’ın sadece erken teşhisle tedavi edildiğinde ilerlemesinin durdurulabileceğini söyleyen Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Yelda Turgut Çelen, KOAH hastalığı belirtileri, korunma yolları ve tedavisini hakkında bilgi verdi. “Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı”nın baş harflerinden oluşan “KOAH” tam olarak geri dönüşümü olmayan ilerleyici havayolu kısıtlanması ile karakterize bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü’ne verilerine göre, KOAH, kalp-damar hastalıkları, zatürre ve AIDS’ten sonra dünyada en yaygın görülen 4. ölüm nedenidir ve her yıl 2.7 milyon kişinin ölümüne neden olmaktadır.
KOAH belirtisi olan öksürük ve balgama dikkat!
KOAH, genellikle öksürük ve balgam yakınmaları ile başlayıp hareketle gelen nefes darlığı ile sürmektedir. Kısa süren öksürük şikayetleri ilk planda enfeksiyonu düşündürürken, 3 haftadan daha uzun süre devam eden öksürük, alt solunum yolları ile ilgili KOAH veya astım gibi kronik hastalıkları akla getirmektedir. Sigara kullanımının devamı ile giderek artan nefes darlığı, kişinin yaşam kalitesini bozan, iş gücü kaybına neden olan ve kendi bakımını bile gerçekleştiremeyecek hale getirebilen bir yakınmadır. KOAH hastalarının sadece %8’i tanı alıp tedavi kullanmaktadırlar. Yani ülkemizde bulunan yaklaşık 3.5 milyon KOAH’lının sadece 300 bini hasta olduğunu bilmektedir.
Bu belirtiler varsa erken teşhis için vakit kaybetmeden doktora başvurun
KOAH, nefes darlığı, kronik öksürük ve balgam çıkarma yakınması ile ortaya çıkar, zamanla dudaklarda-ellerde morarma, boyun damarlarında genişleme, iştahsızlık, kilo kaybı, kaslarda erime, sık sık uyuklamalar ve kalp yetmezliğine neden olmaktadır. KOAH tanısı solunum fonksiyon testi ile konulmaktadır. Sigara kullanan kişiler geç kalmadan doktora başvurup bu testi yaptırmalıdır. Hastalığın tedavisi ve aşamaları kişiden kişiye göre değişmektedir. Kontrollerden sonra doktor hasta için en uygun tedaviyi seçmektedir.
Tanıda gecikilmesinin en önemli sebebi, sigara içenlerin öksürüğü ve balgamı ‘normal’ kabul etmeleridir. KOAH’lı kişiler, öksürük ve balgamı sigara nedeniyle olduğunu düşünüp yakınmaları iyice artana kadar doktora başvurmayı düşünmemektedirler. KOAH belirtileri görülen bir hastanın sigarayı bırakması ile hastalığın ilerlemesi yavaşlatılmaktadır. Diğer yandan sigara bırakılmaz ise hastalık çok hızlı ilerlemektedir.
KOAH tedavisinde başarılı olabilmek için uyulması gereken kurallar;
- Hastalık konusunda bilinçli olmak,
- Erken tanı,
- Sigaranın bırakılması,
- Tozlu ve dumanlı ortamlarda bulunmaktan kaçınmak,
- Düzenli ilaç tedavisi.
KOAH belirtileri nelerdir?
- ÖKSÜRÜK
- BALGAM
- NEFES DARLIĞI
Öksürük ve balgam çıkarma önceleri sadece sabah görülür. Balgam çok az miktarda çıkar. Hastalar genellikle bu şikayetleri önemsemezler ve sigara içmenin doğal bir sonucu olarak kabul ederler. Gerçekte, şiddetli olmayan öksürük ile birlikte az miktarda balgam çıkarmak çok önemli bir hastalığın yani KOAH’ın erken habercisi olabilir. Eğer sigara içmeye devam edilirse ve hastalık ilerlerse öksürükler şiddetlenir ve balgam miktarı gittikçe artar. Hastalar günün her saatinde balgam çıkarmaya başlarlar. Bazen boğulacak kadar şiddette öksürükler olmaya başlar
Nefes darlığı hastalığın erken dönemlerinde koşma, hızlı yürüme veya merdiven çıkma gibi eforlarda ortaya çıkarken, hastalığın ilerlemesi ile istirahatte dahi nefes darlığı oluşur. Genellikle öksürük, balgam ve nefes darlığı şikayetleri 50 yaşına doğru ciddi şekilde artış gösterir. Bütün bu yakınmalar kış aylarında ve özellikle hava kirliliğinin yoğun olduğu dönemlerde ve gribal enfeksiyonlar sonrasında çok artar.
Sigara içen kişilerde bu şikayetlerden bir veya birkaç tanesi ortaya çıktığı zaman hemen bir sağlık kuruluşuna başvurmak gerekir. Çünkü erken teşhis ve sigaranın bırakılması ile ancak bu ilerleyici ve akciğerleri sakat bırakan hastalıktan kurtulmak mümkün olabilir.
KOAH belirtileri, nefes darlığının şiddetine göre dört gruba ayrılır.
Hafif KOAH belirtileri
- Ağır iş yapıldığı zaman veya hızlı yürüme ve merdiven çıkma esnasında bazen nefes darlığı hissedilir.
Orta KOAH belirtileri
- Ağır iş yapıldığı zaman veya hızlı yürüme ve merdiven çıkma esnasında genellikle nefes darlığı hissedilir.
- Bazen günlük işler yapılırken dahi nefes darlığı hissedilir.
- Gece uykusu rahattır, nefes darlığı nedeniyle uykusuzluk çekilmez.
Ağır KOAH belirtileri
- Günlük işler yapılırken genellikle nefes darlığı hissedilir.
- Şiddetli halsizlik vardır.
- Merdiven çıkmada çok zorlanılır.
- Gece nefes darlığı nedeniyle uyku düzeni bozulur.
Çok ağır KOAH belirtileri
- Otururken dahi nefes darlığı hissedilir.
- Oda içinde yürümek zorlaşır.
- İşe gidilemez.
- Hastalığın ileri dönemlerinde kanda ve organlarda oksijen miktarı önemli oranda azalacağı için çok daha fazla rahatsızlıklar belirir. Bunlar;
- Bol terleme
- Dilde, dudaklarda, parmak uçlarında morarma
- Şiddetli baş ağrısı
- Çarpıntı
- Gündüzleri uyuklama, geceleri uykusuzluk
- Zihinsel faaliyetlerde azalma (unutkanlık, dikkatsizlik)
- Aşırı sinirlilik
- Şiddetli halsizlik, yorgunluk
- Zayıflama
- Cinsel güçte azalma
- Mide rahatsızlıkları, karında şişkinlik ve hazımsızlık
- Kabızlık
- Ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, yanma hissi
- Ellerde titreme
Hastalığın ilerlemesi ile kalp yetmezliği meydana gelebilir ve ayaklarda su toplama başlar. Kalp yetmezliği gelişen hastalarda hastalığın ileri dönemlerinde nefes darlığı çok şiddetlenir ve hastalar evden dışarı çıkamaz hale gelirler. Bu dönemdeki hastalar artık günün en az yarısında oksijen makinasına bağlı kalırlar.
Hastalığın çok ilerleyerek yukarıda belirtilen ağır rahatsızlıkların ortaya çıkmasını önlemek için yapılması gereken SİGARANIN TERK EDİLMESİDİR. KOAH teşhisi konmuş hastalara çok önemli bir sorumluluk yüklenmektedir. Bu hastalığın zararlı etkilerini bizzat yaşadıkları için çevrelerinde bulunan sigara bağımlısı yakınlarını ve arkadaşlarını uyarmak ve hatta baskı yapmak zorundadırlar.
KOAH nasıl teşhis edilir?
KOAH ilerleyici ve geriye dönüşü olmayan bir hastalık olduğu için, ne kadar erken teşhis edilir ve ne kadar erken tedaviye başlanırsa hastalık o kadar az rahatsızlığa neden olacaktır. Ne yazık ki, KOAH’lı hastalar ilk teşhis edildikleri anda genellikle akciğer kapasitelerinin önemli bir kısmını kaybetmiş oluyorlar. Bunun nedeni öksürük, balgam ve nefes darlığı şikayetlerini ihmal etmeleridir. Hastalığın hafif dönemde iken teşhis edilmesi ile tedavi kolaylaşacak, hastalar tedaviden daha çok yararlanacak ve hastalığın ilerlemesi durdurulmuş olacaktır.
KOAH, teşhisi çok kolay olan hastalıklardan birisidir. Bu hastalığı akla getiren iki önemli özellik vardır. Bunlar;
- Sigara içimi.
- Uzun zamandır ÖKSÜRÜK, BALGAM ve NEFES DARLIĞI şikayetleri olması.
KOAH hastalığının kesin teşhisinde solunum testi yapılır. Bu çok kolay uygulanan bir testtir. Derin bir nefesle alınan hava solunum test cihazının plastik borusu içinde çok hızlı bir şekilde üflenir. KOAH erken teşhisi için sigara içen ve 40 yaşını aşmış herkes yılda bir kez solunum testi yaptırmalıdır. Uzun süredir öksürük, balgam ve en önemlisi nefes darlığı şikayetleri olan sigara içicilerde KOAH riski çok yüksektir. Bu kişilerin en kısa sürede solunum testi yaptırmaları gerekir. Solunum testi ile hem KOAH teşhisi konur hem de hastalığın şiddeti belirlenir. KOAH tedavisi hastalığın şiddetine göre planlanacaktır.
KOAH nasıl tedavi edilir?
KOAH tedavisinde başarılı olabilmek için uyulması gereken kurallar;
• Sigaranın bırakılması,
• Tozlu ve dumanlı ortamlarda çalışmamak, bulunmamak ve
• Düzenli ilaç tedavisidir.
KOAH tedavisinin temelini “sigaranın terk edilmesi” oluşturur. Sigara bırakıldığı zaman bronşlardaki ve hava keseciklerindeki bozulmaların şiddeti yavaşlar. İlaçlar hastalığın ilerlemesini önlemez bu nedenle sadece nefes darlığını azaltmak için kullanılırlar.
Sigarayı bırakamayan bir hastanın ilaçlardan yarar beklememesi gerekir. İlaçlar sadece geçici süre için nefes darlığını azaltabilir. Sigarayı bırakmayan hastalar her yıl bir önceki yılı arayacaklardır. Birkaç yıl sonra hastalık çok ilerleyince hastalar isteseler dahi sigara içemez hale geleceklerdir. Başka bir ifade ile “hasta sigarayı bırakmayacak, sigara hastayı bırakacaktır”. Fakat bu durumdaki bir hastanın artık günlük işlerini yapabilmesi çok zorlaşmış olacaktır. Böyle bir hastanın geriye dönük pişmanlıkları ve “keşke şu mereti içmeseydim” şeklindeki yakınmalarının bir faydası olmayacaktır.
KOAH’lı hastaların nefes darlıklarını rahatlatmak amacıyla kullanılan çok sayıda ilaç vardır. Bunların bazıları solunum yolu ile kullanılırlar. Solunum yolu ile kullanılan ilaçlar, çalışma prensipleri ve şekilleri birbirinden farklı cihazlar yardımı ile kullanılırlar. Solunum yolu ile kullanılan ilaçların dozları çok düşüktür. Fakat ilaçlar direkt olarak solunum yollarına ulaştığı için etkileri çok kuvvetlidir. Ancak etkili olabilmeleri için doğru teknik ile kullanılmaları gerekir. Bu cihazların nasıl kullanılacağı çok iyi öğrenilmelidir. Hata varsa bunu düzeltmek için muayene sırasında hekim önünde kullanma denemeleri yapılmalıdır. İlaçların dozu düşük olduğundan ve kullanılan dozun da çok az bir kısmı kana karıştığından yan etkileri yok denecek kadar azdır. Solunum yoluyla kullanılan ilaçlar alışkanlık yapmazlar, dişlere ve akciğerlere herhangi bir zarar vermezler.
Koah Oksijen tedavisi
Çok ağır KOAH’lı hastalar sürekli olarak günde en az 15 saat oksijen kullanma zorundadırlar. Kanda oksijen seviyesi tehlike sınırının altına inmiş olan hastaların uzun süreli oksijen tedavileri hem şikayetlerini azaltacaktır hem de yaşam kalitelerini artıracaktır. Çünkü KOAH’da ortaya çıkan sorunların önemli bir bölümü vücudun yeterince oksijen almamasından kaynaklanır.
Oksijen tüpleri bu amaçla kullanılmazlar. Çünkü tüpler kısa sürede bitecektir ve bunların tekrar doldurtulması gerekecektir. Uzun süreli oksijen tedavisi için “oksijen konsantratörü” adı verilen ufak bir komidin boyutunda cihazlar kullanılır. Oksijen cihazının doldurulması gereken deposu yoktur, bu makinanın kendisi oda havasından oksijen üretmektedir. Sosyal güvencesi olan hastalara heyet raporu karşılığında oksijen konsantratörü ücretsiz olarak verilmektedir. Heyet raporu için bu cihazın kullanılmasını gerektirecek kadar ağır KOAH olduğunu belgelemek amacıyla bazı basit testlerin yapılması gerekir. Böylece uzun süreli oksijen tedavisi alması gereken hastalar belirlenmiş olmaktadır.
Uzun süreli oksijen tedavisi alan hastaların uyması gereken kurallar;
- Günde en az 15 saat oksijen alınmalıdır.
- Yangın tehlikesi nedeniyle oksjien cihazının yanında sigara içilmemelidir.
- Cihaz sobadan uzak tutulmalıdır.
- Gece kan oksijen seviyesi çok daha fazla düştüğü için uyku süresince oksijen alınmalıdır.
- Cihazın bakımı düzenli yapılmalıdır.
KOAH tedavisine yardımcı tedbirler
- Yapılabilecek kadar egzersiz yapılmalıdır. Sürekli oturmak ve egzersizden kaçınmak kasları güçsüzleştirir ve nefes darlığını artırır.
- Ağır egzersizlerden (ağır yük taşımak, bahçede çalışmak gibi) kaçınılmalıdır.
- Soğuk ve hava kirliliğinin fazla olduğu saatlerde dışarıya çıkılmamalıdır.
- Sık aralıklarla ve her öğünde az miktarda yeme alışkanlığı kazanılmalıdır.
- Yiyecekler daha çok sulu gıdalardan (çorba, sulu sebze yemekleri) oluşmalıdır. Katı ve ağır yemekler sonrasında nefes darlığı artmaktadır.
- Hazımsızlığa ve gaz şikayetlerine neden olabilecek yiyeceklerden kaçınılmalıdır.
- Bol sıvı (su, asitsiz meyve suları, bitkisel çaylar) tüketilmelidir.
- Kilosu fazla olan hastaların şikayetleri de o kadar çok artacaktır. Kilolu hastaların fazla kilolarını azaltmak için çaba göstermeleri gerekir. Bunun için yağlı, tatlı ve unlu yiyeceklerden uzak durulmalıdır.
- Her yıl sonbaharda grip aşısı yaptırılmalıdır. Grip salgınları döneminde kalabalık yerlerde bulunulmamalıdır. Enfeksiyon hastalıklarından korunmak için yanaktan öpüşme alışkanlığı terk edilmelidir. Grip ile birlikte hastalık bir anda şiddetlenir, şikayetler ağırlaşır ve genellikle hastaların hastanede yatırılarak tedavileri gerekir.
- Nefes darlığının şiddetlendiği zamanlarda derin nefes aldıktan sonra ıslık çalar gibi dudakları büzerek nefesinizi yavaşca dışarıya üfleyin. Bunu ne kadar sık yaparsanız o kadar rahatlarsınız.
- Sırtınız dik olacak şekilde rahat bir koltuk, divan veya sandalyeye oturun. Bir elinizi göğsünüzün üzerine diğer elinizi ise karın bölgenize koyun. Nefes alır verirken göğsünüz üzerindeki el hareket etmemelidir. Burundan “bir, iki” sayılarını söyleyerek nefes alın. Nefes alırken göğsünüz hareket etmesin karın kaslarınız yukarıya doğru hareket etsin. Daha sonra “bir, iki, üç, dört” sayılarını söyleyerek yine burundan aldığınız nefesi dışarıya üfleyin. Bu şekildeki soluk alıp verme alışkanlık haline gelene kadar bu egzersizlere devam etmelisiniz. Böylece solunum yaptıran diafragma kası güçlenir ve daha az nefes darlığı hissedersiniz.
Sigarayı mutlaka bırakın
KOAH’ın en önemli nedeni sigara kullanımıdır. Bu hastalığın yüzde 80’nin nedeni sigaradır. Değişik sigara çeşitlerinin (ince, düşük nikotinli) veya tütün kullanma şeklinin (nargile) bu riski azaltmadığı bilinmektedir. Sigara dışında bazı mesleki faktörler (madencilik, fırın ya da tahıl işçiliği, çiftçilik), genetik faktörler ve hava kirliliği de KOAH’a neden olmaktadır. Pasif olarak sigara dumanına maruz kalanlarda da hiç maruz kalmamış olanlara göre KOAH gelişme riski %50 artmıştır.
Tüberküloz (verem) belirtileri ve tedavisi
Tüberküloz halk arasında verem olarak da bilinen; Mycobacterium Tuberculosis adı verilen bir mikrop yoluyla bulaşan, günümüzde de sorun olmaya devam eden bir hastalıktır. Bağışıklık sisteminin zayıflamasıyla ortaya çıkar. Tüberküloz kendini yorgunluk, ateş, iştahsızlık, isteksizlik, gece terlemeleri, nefes darlığı, göğüs ağrısı, kilo kaybı, kuru ya da balgamlı öksürük (balgamda kan da olabilir) gibi belirtilerle kendisini gösterir. Akciğer tüberkülozu teşhisi konulan hasta öncelikle hastaneye yatırılarak özel izole edilmiş bir odaya yerleştirilir. Tüberküloz tedavi süreçi ortalama 2 hafta sürer. Aynı gün ilaç tedavisine başlanır. Tedavi sürecinin 2 hafta olmasının nedeni bulaştırıcılığın tedaviye başladıktan sonra ki 2 hafta içerisinde gerçekleşmesidir.
Tüberküloz (verem) nedir? Nasıl bulaşır?
Mikrobik bir hastalık olan Tüberküloz solunum yolları vasıtasıyla bulaşır. Tüberküloz hastasının kullanmış olduğu çatal, kaşık, kıyafet vb. kişisel eşyalarla bulaşmaz. Hastanın öksürmesi, aksırması, konuşmasıyla; içinde yaklaşık bir ile 3 mikrobun bulunduğu binlerce 1-5 mikron büyüklüğünde parçacıklar havaya saçılır. Normal kişiler bu havayı soludukları zaman mikrobu vücutlarına alabilirler. Ama mikrobun vücuda alınması hastalık oluşacak anlamına gelmez.
Kimler tüberküloz riski altındadır?
- 0-5 yaş arasındaki çocuklar,
- 65 yaş üzerindekiler,
- Uzun süreli kortizon tedavisi alanlar,
- Kanser hastaları,
- Bağışıklı sisteminde problem olanlar,
- Akciğer, kalp, karaciğer, böbrek ve AIDS gibi kronik hastalıkları olanlar,
- Sosyo-ekonomik düzeyi düşük olanlar,
- Kalabalık ortamlarda yaşayanlar,
- Sigara, alkol ve uyuşturucu kullananlar,
- Yetersiz beslenme gibi etkenler, tüberküloz mikrobunun vücuda girdikten sonra hastalık yapması için önemli risk faktörleri arasında sayılabilir.
Tüberkülozun belirtileri nelerdir?
Tüberküloz çok sinsi bir hastalıktır. Yorgunluk, ateş, iştahsızlık, isteksizlik, gece terlemeleri, nefes darlığı, göğüs ağrısı, kilo kaybı, kuru ya da balgamlı öksürük (balgamda kan da olabilir) gibi belirtilerle kendisini gösterir.
Tüberlüloz teşhis ve tedavisi
Öncelikle belirtilere bakılır. Tüberküloz olabileceği düşünülen hastalarda tıbbi öyküden sonra fizik muayene, akciğer grafisi ve kan tahlilleri yapılması gereken tetkiklerdir. Eğer hasta balgam çıkartabiliyorsa balgamda tüberküloz mikrobunun araştırılması gerekir. Bunlar birleştirildiğinde vakit kaybetmeden tüberküloz tedavisine başlanır. Akciğer tüberkülozu teşhisi konulan hasta öncelikle hastaneye yatırılarak özel izole edilmiş bir odaya yerleştirilir. Dışarıdan gelecek etkileri minimuma indiren kontrollü bir yalıtma sürecine girilir. Bu süreç ortalama 2 hafta sürer. Aynı gün ilaç tedavisine başlanır
Tedavi sürecinin 2 hafta olmasının nedeni bulaştırıcılığın tedaviye başladıktan sonra ki 2 hafta içerisinde gerçekleşmesidir. Bulaştırıcılık bu 2 hafta içerisinde giderek kaybolur. Genellikle 2 haftanın sonunda bulaştırıcılık riski olmadığı için hasta klinik yanıtlarına da bağlı olarak taburcu edilir ve günlük hayatına dönmesi sağlanır.
Tüberkülozdan korunmak için neler yapmalıyız?
- Beslenmenize dikkat edin.
- Meyve, sebze, et ve balık tüketimini dengeleyin.
- Düzenli uyku uyumaya özen gösterin.
- Stresten uzak durun ya da stresi yönetmeyi bilin.
- C ve D vitaminini düzenli kullanın.
- Günde en az 2 litre su tüketin.
- Düzenli egzersiz yapın.
- 30-35 yaş üstüdeyseniz yılda bir kez check-up yaptırın.
- Sigara, alkol ve uyuşturucu madde gibi alışkanlıklardan uzak durun.
- Tüberküloza karşı koruyucu özelliği olan BCG aşınızı yaptırın. İlk 2 ay birinci aşı, 7 yaşında ikinci aşı, lise döneminde ya da erkeklerin askerlik döneminde de üçüncü aşı yapılabilir.
Hasta iyileştikten sonra tüberküloz tekrarlayabilir mi?
Tüberküloz mikrobuyla karşılaşıldığı zaman hastalık gelişme riski %10’dur. Bağışıklı sistemi zayıf olan, yeterli beslenemeyen insanlarda %10’luk dilimin yarısı ilk 2 yıl hasta olabilir. Geriye kalan %5’lik kısmı da 2 yıldan daha uzun sürede hasta olabilir. Tüberküloz hastalığı geçiren bir kişinin geçirmeyen bir kişiye göre ileriki dönemlerde hastalık geçirme riski daha yüksektir ama kural değildir. Tedavi tamamlansa bile yaşam boyu bağışıklık söz konusu değildir.
Tüberküloz geçtikten sonra akciğerlerde iz bırakır mı?
Tüberküloz hastalığının en sık görüldüğü yaş grubu 18-35 yaş grubudur. Bir hastalık ne kadar erken yaşta görülürse vücutta yapacağı tahribatta o oranda artar. Tüberküloz; bir gelişme dönemi olan bebeklik ve çocukluk döneminde geçirilirse akciğerlerdeki tahribat daha fazla olur. Yetişkin dönemde geçirilen tüberküloz hastalığı genellikle fazla kalıcı hasara yol açmaz. Bunun nedeni artık organların kendini tamamıyla geliştirmiş olmasıdır. Çocukluk döneminde geçirilen tüberküloz hastalığı ileride hava yollarının kalıcı genişlemesi (bronşiektazi), KOAH gibi hastalıklara neden olabilir.
Ormumşi solunum ve göğüs hastalıklarının tedavisine destek amaçlı olarak nasıl etki eder ve nasıl fayda verir ?
Ormumşi antiseptik özelliğiyle solunum yani hava yollarındaki bakteriyel ortamı temizler ve bu bakteriyel ortamın meydana getirdiği iltihaplanmayı da anti inflamatuar özelliğiyle temizler, doku hasarını onarır, hava yollarının istemsiz, çevresel ve kalıtsal sebeplerle daralmasına sebebiyet veren kasılmaları ortadan kaldırır. Bağışıklı sistemini içeriğindeki organik bileşiklerle hasar onarımı yaparak kuvvetlendirir. Vücudun direncini arttırarak solunum yollarında ve ciğer organında meydana gelen iltihaplanmaları ciğerin çok kolay bir şekilde kendini yenileyerek atmasını sağlar. Böylece bu işlemi ciğerin ve sinüs kanallarının içinde bulunan ve toksik maddeleri atmaya yarayan organik bileşiklerle ihtiyaç duyulan mineral takviyesini de yaparak güçlü bir bağışıklık yapar.
Kullanım Şekli
Sabahleyin aç karnına 1 su bardağı ılık suyun içerisine bir gram Ormumşi eritilerek ve akşamleyin yatmadan önce bir su bardağı ılık suyun içerisine bir gram Ormumşi eritilerek yani toplamda günde 2 gram alınarak kullanılır.
10 gün kullanılır, iki gün ara verilir. 50 yaş altı olanlar da 4 ay, 50 yaş üzeri olanlarda ise 8 ay kullanılır . Metabolizma hızına göre yaşa göre bu kullanım süresi değişebilir.
MAĞAZA BÖLÜMÜMÜZÜ ZİYARET EDEBİLİR SİPARİŞ VEREBİLİRSİNİZ.